Sabah, sınıfta derste olunması gereken bir saatte, internet cafenin önünde, sabırsızlıkla cafenin açılmasını bekleyen öğrenciler... Kiminin kravatı boyundan düşük bağlanmış, salmış kendini, kiminin gömleği var kiminin yok, derbeder görünmek onlara farklı bir hava katmış, öyle olduğunu sanmışlar.
Bazılarının elleri cebinde, kulağında ipodun kulaklığı, müzik dinliyor. İki öğrenci kendi aralarında tekmeleşip, itişip kakışıyorlar, küfürleşiyorlar. Daha doğrusu her kelimeleri “lan oğlum aq…” ile başlıyor.
Bir tanesi cep telefonuna odaklanmış, on parmak daktilo yazar gibi mesaj yazıyor.
Kızlı erkekli bir grup, flört ediyor, içlerinden kendisi için seçtiğine sözleriyle yanaşmaya çalışıyor.
Öğrencilerin ders saatinde internet cafenin önünde ne işleri var? Onları burada bir araya toplayan, cafenin açılmasını dört gözle bekleten, okuldan alıkoyan nedir? Damarlarındaki deli kanı yönlendirecek daha faydalı uğraşılardan neden yoksunlar?
Az sonra internet cafe açılacak, hepsi bir bilgisayarın başına geçecek, sanal alemin oyunlarına dalacaklar. Bir yandan chat yapacak, diğer yanda futbol takımını kuracak, sanal maça başlayacak…
Okul saati bitince, okuldan dönüyormuş gibi evine gidecek, dersine yetişmeye çalışacak, evinde bilgisayar varsa çalışıyormuş gibi yapıp, msn sohbetine ve oyuna devam edecek. Anne babalar da çocuğumuz sınavı kazansın, derslerinde başarılı olsun diye uğraşacak, para dökecek.
Geçenlerde akşam iş dönüşü bir arkadaşıma uğradım. Oğlu bilgisayarda oyun oynuyor. Oynarken de konuşuyor; “Lan oğlum angut gibi ne duruyon, yürüsene, koş koş..hay aq çocuğu, allah belanı versin senin”. Annesine sordum…hayırdır, iyi mi bu oğlan? Hep böyle dedi. Neden engel olamıyorsun? Dinlemiyor ki beni….
İnternet cafe çocukları, dinlemiyor artık ne anneyi ne babayı, ne de öğretmeni…kendilerine has sanal dünyalarında yaşıyorlar.
Teknoloji çocuklarımızı esir aldı…ne yapmak lazım, nasıl gerçek dünyaya dönecek bu çocuklar, gençler? Teknolojiyi kendilerine faydalı olacak şekilde kullanmayı ne zaman ve nasıl öğrenecekler?
1960’larda doğan 70’ li yılların disko ve siyasi gençliği arasına sıkışıp bir türlü ne olacağına karar veremeyen bizim kuşağımızın gençliğini, çoğumuz kayıp yıllar olarak değerlendirsek bile, bu sanal dünyanın çocukları kadar kendimize zarar vermedik. Okuyorduk, öğreniyorduk. Sanal sevgililere değil gerçek sevgiliye yüreğimizi açıyorduk.
Sanal oyunlar yoktu yaşantımızda, küfür de bilmezdik çok fazla…bizler de okulu asardık ama esiri olacağımız internet yoktu o zamanlar…ya parka giderdik, ya sinemaya.
Okul saatinde internet cafenin önünde açılmasını bekleyen çocukları görünce üzüldüm. Gençliğimize güvenelim tabi ki, pırıl pırıllar ama bu pırıltıyı yok eden sanal bağımlılıklarına çözüm bulmak gerekiyor.
Böyle giderse hem kendi geleceklerini, hem de Türkiye’nin geleceğini sanala bağlamış olacaklar.
Halbuki; bizim bağımlı değil özgür, aydınlık beyinlere ihtiyacımız var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder