Tarih boyunca yaşanan ekonomik krizler, ekonomik milliyetçiliğin, içe kapanmanın ve korumacı yöntemlerin her seferinde yeniden hortlamasına sebep olmuştur. İçe kapanan devletlerde demokrasi zayıflar, aşırı milliyetçi, ırkçı, şovenist, köktendinci siyasi marjinal akımlar güçlenir.
İki yıla yakın süredir ekonomik kriz yaşayan Yunanistan’ın kurtarılması planları Avrupayı karıştırdı. Angela Merkel ve Sarkozy önceleri diretse de Yunanistan’ın krize karşı duyarsız ve önlem almaya yanaşmayan tavırları sonucunda piyasalar karışınca, AB ve Euro’nun itibarı için muhaliflerine rağmen kurtarma paketine onay vermek durumunda kaldılar.
Şimdi tıpkı Amerika’da olduğu gibi Avrupa da korumacılığa ve ekonomik milliyetçiliğe övgüler dizmeye ve önlemler almaya başladı. Hal böyle olunca Almanya, Fransa, İngiltere’de de iş gücü serbestisi nedeniyle kendi vatandaşlarından daha ucuza çalışan yabancılara karşı milliyetçi duygular ön plana çıkıyor, Türk, Çin ve Hint mallarının AB ülkelerine girişinden duyulan rahatsızlık artıyor. Son yıllarda hızlanan milliyetçi akımlar “iktisadi işbirliği” sürecini de gelecek dönemlerde baltalayacak gibi görünüyor.
Amerika’da, Avrupa’da işssiz kalanların, ülkelerindeki yabancılara ırkçı iç güdülerle bakmaları ve onları hedef almaları olasıdır! Geçmişe bakacak olursak 1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrasında fatura yahudi sermaye kesimine çıkartılmadı mı? Hitler, Almanya'da Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Büyük Buhran'dan güç kazanmıştır. Nazi ırkçılığının sonucu 14 milyon insan öldürülmüş olup, bunların 6 milyon’u Musevidir.
1929 ekonomik buhranı dönemi, Türkiye’de tek parti CHP nin iktidar olduğu dönemdir. Bu dönemde yeniden ulusal, dini ve etnik aitlikler bencilleştirilmeye ve ön plana çıkartılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Anadolu'nun homojen hale getirilmesi, ekonominin düzlüğe çıkartılabilmesi için ulus-devlet politikalarının ve Türkçü uygulamaların güçlendirilmesi gerektiği, vazgeçilmez şart olarak görülmüştür. Bu görüşle 30'lu yıllardan sonra etnik kimliklere karşı aleni bir asimilasyon politikası güdülmüş, azınlıkların gelirlerine yönelik Varlık vergisi uygulaması da bu dönemlerde başlatılmıştır.
Türkiye’de özellikle 1980, 1994, 2001 ve 2004 ekonomik krizleri sonrasında bir takım siyasi akımların özellikle sosyo-ekonomik düzeyi krizden son derece etkilenmiş halk kesimlerine dayatıldığını izledik. Her ekonomik kriz döneminden sonra Türkiye’de milliyetçi, ırkçı, faşizan ya da şeriatçı akımlar ön plana çıkmaktadır. 2001 krizi ile aç, işsiz kalan insanlar, AKP’nin “belediye” merkezli alternatif devletini yaratmasına yol açmadı mı?
Şu yaşadığımız günlerde tıpkı Avrupa ve Amerika’da olduğu gibi Türkiye’de de ulusalcı kesim “kendi içimize kapanalım, yabancı sermayeyi kovalım, devlet başımızın tacı, yerli malı yurdun malı” gibi hamasi söylemlerle milliyetçiliğin, ırkçılığın ve de köktendinciliğin kazanına odun taşımaktadır. Bu kesim, ekonomik krizin adeta sürmesinden yanadır. Ulusalcılık, milliyetçiliği körüklemek değil devletin sadece eğitim ve sağlık gibi temel görevlerine sadık kalmasını sağlamak olmalı, önce bireyinin refahını gözeten ulusların dünyada söz sahibi olabildiği unutulmamalıdır.
Her ekonomik kriz marjinal siyasi akımları ve özellikle de milliyetçiliği körüklemiştir, Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye de şu anda bunun sıkıntılarını yaşamakta…devlet ya da ulus odaklı değil ancak “birey” odaklı ekonomiler demokrasiyi yaşatabilir, aksi durum faşizme davetiye çıkartır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder