3 Oca 2011

Yılbaşı'nda çöp toplayan adamla birlikte çöpten nefes topladım

Ne mutlu, ne güzel, ne hoş bir görüntü, ne kadar medeni! …Nişantaşı’na kırmızı halılar serilmiş, Abdi İpekçi Caddesi boydan boy kırmızı halı, her yer ışıl ışıl, her yerde yılbaşı süslemeleri. Nişantaşı pür makyaj, yılbaşı makyajı. Yakışmış doğrusu, hakkını vermek lazım, Paris’in Şanzelize’sinin tıpkısının aynısı olmuş.

Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, bu yılbaşı makyajı için açmış kesenin ağzını, diyor ki “arkadaşları sırf inceleme yapsın diye Paris’e gönderdim”, arkadaşlar da hakkını vermiş, abartının dibine vurmuşlar…güzel, güzel.

Yok, seçkin elitistler diye sosyolojik irdeleme yapmayacağım… derdim Nişantaşı’ndaki yılbaşı makyajı ve yılbaşı eğlenceleri değil, sonuçta severiz debdeyi, şaşayı, gösterişi. İstanbul’u böyle göstermek isteriz, siyah üstüne taktığı kırmızı kaşkolü ile afralı, tafralı.

Bir arka sokağına, hadi üşenmeyin biraz daha ilerisine gidin, o afra tafra aniden tuhaflaşır, neşeli çığlıkların yerini ritmik bir sessizlik, şıkırtının yerini solgun bir beniz alır, grilik kol gezer yılbaşının arka sokaklarında. Evlerden portakal, mandalina kabuklarının kokusu, belki de bir beyaz leblenin ağızlardaki tıkırtısının sesi gelir.

Normaldir !… bu dünyada her yerin bir seçkini bir de düşkünü vardır, İstanbul’da da vardır, Şanzelize’de de.

Ortak yanları yok mudur, elbette vardır…hepsi de “yeni yılda sağlık ve mutluluk” dilerler birbirlerine, seçkin de sevinir, düşkün de…niye sevinilir onu da anlamış değilim, bir yıl bitti yeni bir yıl geldi diye. Sonrada serzenilir “Ne zaman yaşadım bunca yılı, ne zaman tükettim?”, tuhaf doğrusu…

Derdim ne Nişantaşı, ne yılbaşı makyajı, ne de portakal kabuklarının kokusu. Derdim başka…

Yılbaşı gecesi yani dün gece, biraz da sıkıntılıyım, hatta birazdan da öte…bir dolu sorun, bir dolu düşünce beynimin içinde cirit atıyorlar. Zaten 2010’a çok kötü girdim, öyle de sürdü. Şükür yani nefes alıyoruz, tamam da, nefes alabiliyor olmakla hallolmuyor işte, nefesin yanında moral de lazım insana. Bir gün sonrasında neyle karşılacağının belirsizliği içinde olunca dar geliyor bazen evin de yaşantın da. Ortada uzayıp giden dar ama taşlı bir yol, sonunu göremiyorsun, haliyle endişe modunda yaşıyorsun.

Tam da böyle bir ruh halindeyken dışarıda birden bire havai fişekler patlamaya başladı, 2011’e giriyor insanlar. Ben bu sıfır noktasında kalayım istiyorum, bir saniye bile geçmesin ne olur.

Kopuk, havai fişeklerin patırtısından yaprak gibi titriyor balkonda. Zavallı hayvan, o kocaman kapkara cüssesine bakan da korkar. Korkunun cüsse ile alakası yok tabii ki, korktun mu korkuyorsun işte…ne kadar güçlü görünsen de endişelere engel olamadığın gibi. Zaten iyice birbirimize benzemeye başladık.

Kendimizi sokağa attık, biraz hava alalım, daralan nefesimizi genişletelim diye. Karşıdaki parkta birkaç genç bira içiyorlar, müzik dinliyorlar, kendilerince eğleniyorlar. Sokak ıssız, evlerde portakal yemeye devam ediyor insanlar, yılbaşı portakalları, yanında beyaz leblebi de vardır belki.

Bir karartı var çöp konteynırının yanında, eski püskü bir bisiklet, her yanından torbalar, bişeyler sallanıyor. 30-35 yaşlarında suratını seçemediğim bir adam, çöpten kağıt, plastik şişe v.s topluyor.

- iyi geceler hemşehrim…

Mutlu yıllar diyemiyorum, çünkü tepkisiz duruyor ve çöp ayrıştırmaya devam ediyor. Saat yarımı geçiyor ! Sonra birden bire bire sesleniyor,

- abla köpeği tut, salma sakın!

Kopuk haliyle hareketlenmiş durumda, karanlıkta beni koruyor, içgüdüsel.

- yok salar mıyım hiç yaa, bereketli mi bari?

- var abla işte bişiler...

- ya sana mutlu yıllar dicem de tırstım valla, öyle sessiz kalınca...

- sana da mutlu yıllar abla... (ilk defa çöp karıştırmayı bıraktı, bana baktı)

- kusura bakma, gecenin bu saatinde ne işin var kardeşim çöplerin içinde, tamam anlıyorum ekmek paran da, yani, bu saatte?

- sen ne arıyon abla sokakta, köpekle bi başına!

- hiiççç, nefes almaya çıktık, bunaldıkta...

- ben de nefes topluyom abla, aç kalmamak için nefes topluyom...

(!!!)


- hımm anladım, topla topla hadi, bin nefes olsun sana...

- sağol ablam, hadi sen de evine dön, iti uğursuzu dolanır bu saatte...

- sen de sağol...

Eve döndüm, televizyonda dünyanın her yerinden yılbaşı görüntüleri vardı, İstanbul’dan da…eğlenen insanlar, ışıltılar, havai fişek gösterileri, alkolün dozunu kaçıranların hali, şarkılar, çümbüşler, kırmızı halıların üzerinde zıplayanlar.

Behey insanoğlu, insankızı!

Bildikleriniz yanıldıklarınıza yetmiyor…bi kendinize gelin!


Yattım, uyuyamadım tabii…

(Çöp toplayan adama selam olsun)

Hiç yorum yok: