‘Ekonomik göstergeler ne diyor?’ diye sorduk… ‘gidişatın iyi yönde olduğunu söylüyor’ diye yanıtlayarak da argümanlarımızı sıraladık.
Evet, makro ekonomik göstergeler olumluyu işaret etmekte, ekonomi büyüyor ancak büyüme topluma bir türlü yansımıyor.
Vatandaş haklı, diyor ki benim cebimde bir kuruş para yok, kredi kartı borçlarımın altına eziliyorum, banka her an icraya gelecek. Esnaf veryansın ediyor, akşam oldu daha siftahım yok. Çiftçi dersen, traktörü çoktan haczedilmiş. Emeklikler yaşadıklarına bile bin şükrediyor. Sokaktaki genç, problemli, işsiz, sinir katsayısı haliyle yüksek. Bir dokun, bin ah işit.
Tüm bunlar bugün Türkiye’nin birebir gerçekleri. Hal böyle olunca, ekonomi iyiye gidiyor dediğim zaman, çoğunun sesi yükselmeye başlıyor ve hatta ‘nasılsa senin tuzun kuru, sen tabii ki hissetmezsin açlığı, yoksulluğu’ diyebiliyorlar.
Halbuki bu satırların yazanı da 2001 ekonomik krizi sonrasında yerlere yapışmış bir iş kadınıydı, şimdi düm düz eleman olarak ayakta kalabilme savaşı veriyor! Açlıkla tokluğun arası sadece bir dilim ekmekmiş arkadaşlar, ekonominin ilmini yaptım ama pratiği de bana bunu öğretti. Bu nedenle sadece ekonomiye değil tüm olay ve insanlara objektif yaklaşmam artık daha kolay ve anlamlı oluyor.
Gelelim sokaktaki insanın ekonomik büyümeyi neden bir türlü hissedemediğine…Büyümekle kalkınmak, refaha ulaşmak aynı şey değil. Büyüme dengeli bir şekilde sürdürülebilirse toplumun genel refahına yansır. Yani büyüme, refah ve istihdam ilişkisi kurulabildiği zaman toplum da bunu rahatlıkla hissedebilir.
Evet, Türkiye ekonomisi büyüyor, bu inkar edilemez bir gerçek, şöyle 5-10 yıl geriye baktığımızda nereden nereye geldiğimiz açıka görülüyor. Ülke genelinde büyük yatırım ve hizmetler hayata geçiriliyor, duble yollar, okullar, üniversiteler, hastaneler, spor tesisleri, kültür merkezleri, enerji projeleri, havayolu ulaşımı, raylı sistem ulaşımı, yeni kurulan üniversiteler, telekomünikasyon projeleri v.s. gibi tüm bunları görmezden gelmek ve inkar etmek asla mümkün değil.
Ancak, ekonomideki yapısal sorunlarımız halen çözüm bekliyor…gelir dağılımı, işsizlik, kayıt dışılık, vergilendirme, cari açık bu ülkenin genel ve yıllardır çözümlenemeyen ciddi sorunları. Bu sorunlar nedeni ile büyüme, bir türlü insana ulaşamıyor. Halbuki bunların hepsi bir insanlık, bir vatandaşlık hakkı..
Örneğin Türkiye’de kayıt dışılık yüzde 50 (gelişmiş ülkelerde bu oran yüzde 5), işsizlik yüzde 10 (gelişmiş ülkelerde olması gereken yüzde 1-2), dolaylı vergi ki direk olarak vatandaşın gelirini etkiliyor yüzde 70, nüfusun yüzde 12’si açlık sınırının altında yaşıyor, nüfusun en zengin yüzde 10'uyla en yoksul yüzde 10'u arasındaki gelir farkı 17 katı, enflasyon çözümlendi ancak reel gelir bir türlü artmıyor, asgari ücret hala 600 bin yani yaşam standartının çok altında.
Ekonomi büyüyor, ancak insani gelişmişlik düzeyimizi etkilemiyor. Hemen etkilemesi de mümkün değil çünkü yapısal sorunların çözümü için baya bir zaman gerekiyor. Yani sürdürülebilir ekonomik büyüme ve dengeli üretim yapısı şart. Ayrıca milli gelirin artış hızının birden bire çok yüksek olması beklenemez, büyüme hızı yavaş yavaş arttığı için insanlar da buna uyum sağlıyor ve geçmişteki yaşam tarzımızı unutup kendimizi hep bir üsttekine göre kıyaslıyoruz. Bunun için de yansıma iyi hissedilmiyor.
Bir de kırılganlıklarımız çok hassas. Sosyal yapımızda çarpıklıklar var, doğu ile batı arasında da dengesizlik had safhada. İnsanımız da problemli. Aile yapısı, çocuklar, gençler kırılgan. Sosyal yapıyı bir türlü güçlü tutamıyoruz. Ekonomi büyüse bile sosyal yapıyı düzeltmek uzun yıllar gerektiriyor.
Ekonomi öyle bir dengeler bileşkesi ki üretimden tüketime, para politikalarından gelir dağılımına, istihdamdan sosyal yapıya kadar pek çok unsurun bir ahenk ve denge içerisinde çözümlenmesi gerekiyor. Biz halen ekonomideki yapısal sorunlarımızı kökten çözmek için cesur adımlar atamıyoruz.
Kısır bir döngü gibi…Ekonomiyi güçlendirecek olan insanlardır, biz kendimizi ne kadar mutlu ve güçlü hissedersek o kadar fazla ekonomik performans gösterebiliriz. Ancak kendimizi mutlu hissedebilmek için de kalkınmaya, refaha ihtiyacımız var.
Eğer ki şimdi, ekonomik büyüme neden halen benim cebime yansımıyor diye soruyorsak, Türkiye daha 8 yıldır yeni yeni kafasını doğrultabiliyor derim. Bu soruyu 1923 ten 2002 ye kadar bu ülkeyi yönetenlere sormak lazım, neden bugüne kadar bir türlü kalkınamadık diye!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder