Daha doğrusu Başbakan’ın bizzat kendisinin bu sorunu çözmeye hiç niyeti yok…
Tabii ki bu kanıya birden bire varmış değilim. Seçimlerin az öncesi ve hemen sonrasındaki süreçte kanaat getirdim ki bu iş iyice çıkmaza giriyor.
Öncelikle; Kürt sorunu ve terör sorununu birbirine karıştıran bir siyasi zihniyet, geçmiş iktidarlarda olduğu gibi bugün de sorunun çözümünde başarızlığa mahkumdur.
Başbakan, Kürt sorunu ile ilgili siyasi çözüm önerileri sunanlara “vayy, demek teröristin ağzıyla konuşuyorsun, PKK propagandası yapıyorsun” diyebiliyor. Başbakan’ın bilinçli mi yoksa iç güdüsel mi anlayamadığım bir şekilde Kürt sorunu ile PKK’yı aynı kefeye koyma eğilimi çok güçlü. PKK’nın şiddet eylemlerini tırmandırdığı şu günlerde, çözüm söcüğünü terörle mücadele sözcüğü ile eşdeğer tutmaya başladı. Açılım zaten epeydir tavsamış durumda. Yıllardır iktidardalar, elle tutulur tek yaptıkları TRT Şeş’i yayına almak oldu.
Başbakan, Kürt meselesini ya unuttu, ya da 2011 seçimlerinin hemen öncesinde Diyarbakır’da da söylediği gibi, yatıp kalkıp bu mesele ile mi uğraşacağız düşüncesinde . Halbuki 2005’te Diyarbakır’da aynı meydanda Kürt meselesi ile ilgili umut vaad eden çok ciddi söylemleri vardı.
Ama aynı Başbakan, 2007’de Hakkari’de yeniden “devletperestlik” yanına yenik düşüyor, “tek millet, tek vatan, tek bayrak” gibi gayet “ulusalcı” ve hatta “aşırı milliyetçi” söylemler yapabiliyor, rahatlıkla “ya sev ya terk et” diyebiliyordu.
Aslında Başbakan’ın zamanın ruhuna ve de partisinin oy durumuna göre yaptığı çelişkili söylemler, iktidarın sorunu çözmek için ciddi bir stratejisinin olmadığının açık göstergesiydi. Ama yine de benim gibi özgürlükçü solcular, umut ve barış yönünde acaba demekten kendimizi alamadık, bence yanlıştı veya erkendi. Bu da bir özeleştiridir.
Bugün gelinen nokta birbirinin içine sokulmuş bir Kürt hakları sorunu ve terör sorunudur. Daha doğrusu AKP ve Türkiye Kürt sorununun içinde sıkışıp kalmıştır. Şimdi diyorlar ki önce terörle mücadele, önce operasyonlar, kara harekatı v.s. Neden daha önce hakların tanınması için cesur adımları atamadınız? Belki atılmış olsaydı terör de bu noktaya gelmeyecekti. Neden Türkiye’yi çözümsüzlüğe zorla kilitlediniz?
Kürt çocuklarının anadilde eğitimi, Kürt halkının ulusal kimliğinin anayasal statü içinde tanımlanması, seçim barajının düşürülmesi, yerel yönetimlere özerklik verilmesi, Terörle Mücadele Yasası’nda değişiklik yaparak KCK davasının yarattığı olumsuzlukların bertaraf edilmesi, Doğu bölgesinin ekonomik açıdan güçlendirilmesi, gelir adaletsizliklerinin düzeltilmesi, işsizliğin çözülmesi bu kadar zor muydu? 8 yıldır bunlar yapılamaz mıydı?
Tüm bunlar için Apo ile barış imzalamanız gerelmiyordu ki. Bunlar insanların en doğal hakları, bunlar için müzakereye gerek mi vardı? Nasıl ki baş örtüsü ve inanç özgürlüğü insanların en doğal hakkıysa bunlar da aynı doğrultuda özgürlükler değil miydi? Darbe anayasası yerine demokratik ve özgürlükçü bir anayasa şimdiye kadar yapılamaz mıydı?
Ama gelinen son noktada Başbakan yine “tek vatan, tek millet, tek bayrak ” gibi aşırı mlliyetçi bir söyleme kendini kaptırmış durumda. Bu söylem hem Türk hem de Kürt ırkçılarının, savaşın devamını isteyen şahinlerin önünü açıyor, Türkiyenin’de demokrasi yolunda önünü tıkıyor. Şiddet yine galip geliyor, barış yine yeniliyor.
Bence artık çok geç, Kürt sorunu ile PKK sorunu birbirine karışmış durumda.
Hem demokrasi hem savaş aynı anda olmaz. İktidarın günübirlik değişen politikaları ve taktikleri ile bu işler çözülmez. Hem "sorun yoktur, yok sayarsan yok olur" diyeceksin, hem de "Kürt sorununun adını koyalım, hepimizin sorunudur" diyeceksin. Bir yandan ırkçılığı körükleyeceksin, diğer yanda ileri demokrasiden bahsedeceksin.
Daha da üstüne giderlerse İsrail’e ikinci “one minute” çekip, bakışları başka yöne çevireceksin.
Başbakan, Kürt sorununu çözemez çünkü devet adamlığı siyasi kararlılık gerektirir. AKP iktidarı Kürt sorununda yapabileceğinin azamisini yapmamıştır. Bu konuda yeteri kadar kararlı ve cesur olamamıştır.
Eğer ki Kürt sorununa “ümmetçilik” kavramı altında çözüm düşünülüyorsa, yani İslamiyet Türk’ü Kürdü birleştirir diye düşünülüyorsa işte en büyük yanılgı ordadır ki bu Türkiye’yi Orta Doğu ateşinin içine atar. Bu da başka bir yazının konusu olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder