Kağıt üstünde büyüyoruz, rakamlarla kendimizi avutuyoruz!
Ekonomiyi izlemek ve değerlendirmek için öncelikle sayısal verilere bakarız. Bütün ekonomistler de önce bunu yapar ve rakamlara göre ekonominin güncel durumu hakkında düşüncelerini açıklarlar. Rakamlar elbette ekonominin temel göstergeleri ancak ekonomiyi izlerken sokaktaki inanın ekonomik durumunu da göz ardı etmeden sayısal verileri yorumlamak en doğrusudur.
İlgi alanı ekonomi olmayan birisi için, sayısal veriler değerlendirilirken kullanılan ekonomik tabirler ya da yorumlar kafa karışıklığına sebep olur ve yapılan onca değerlendirmeler de havada asılı kalır. İnsanları anlamadığı veya anlamak zorunda olmadığı bir konuda bilgilendirirken mümkün olduğunca net olmak gerekiyor…sonuçta sokaktaki insanı ilgilendiren aslında sadece kendi ekonomik durumudur. Bir ekonomist kadar derinlemesine bilmek ve anlamak durumunda değildirler.
Bugün TUİK tarafından 2009’un son çeyrek dönemine ve yılın tamamına ilişkin milli gelir verileri açıklandı. Yarın medyada pek çok analiz okuyacak, sansasyonel başlıklarla karşılaşacaksınız…kimileri "kriz teğet geçmemiş" diyecek, kimisi de "artık büyüyoruz maşallah, gerisi gelir inşallah” diyecek…ve büyüme oranlarını sıraladıktan sonra yine kafa karıştırıcı yorumlar yapanlar olacaktır.
Bu nedenle ben rakamlara derinlemesine girmeden, sadece kabaca değinerek sizlere basit ve anlaşılacağını umduğum yorumumu yapmak istiyorum…bu aralar ülke siyasetle o kadar gerildi ki ekonomiyi de pek takan yok zaten.
2009 yılının ilk 9 ayında, küresel ekonomik krizin etkisiyle ortalama yüzde 10 lar seviyesinde küçülmüştük. Ancak 9 aydan sonra toparlanabildik ki kış aylarında ekonomiler mevsimsel etki nedeniyle genelde fazla büyüyemez, 2009’un son 3 ayındaki yüzde 6 lık ekonomik büyüme ile yılı toparladık ve 2009’u tüm yıl bazında yüzde 4.7 küçülme ile kapattık. Yani son 3 ayda ekonomi biraz biraz çukurdan çıkmaya başladı diyebiliriz. Tabi ki küresel ekonomideki toparlanmanın da bunda etkisi büyük oldu. Hükümet, ekonomik kriz konusunda daha erken duyarlı davranabilseydi 2009 yılındaki küçülme oranı daha da küçük çıkabilirdi…neyse ki tam tabiriyle top direkten döndü.
Aslında ekonomik küçülmenin yani milli gelirimizdeki azalışın, “fakirleşme” demek olduğunu hepimiz biliyoruz ancak tüm dünyada öyle bir kriz yaşandı ki, daha olumlu bir yaklaşımla “küçülme hız kesti, toparlanma başladı” diye düşünüyoruz…yani kötünün iyisi gibi bir durum.
Ekonomiyi izlerken bir de sokaktaki insanın durumuna bakmak gerekir demiştik. Büyüme rakamlarında iyileşme var ama vatandaş haliyle soruyor “benim ekonomik durumumda neden halen bir iyileşme yok, neden hala işsizim veya borçlarımı ödeyemiyorum?”
Büyüme ne yazık ki bir türlü sokağa yansımıyor!
Küresel kriz Türkiye’yi elbette teğet geçmedi; azalan üretim, düşen kapasite kullanım oranı, azalan ihracat, daralan iç talep, duran yatırımlar, kapanan işyerleri, enflasyonda görülen büyük düşüşe rağmen zorunlu tüketim mallarındaki anormal fiyat artışları tabii ki direk olarak hane halkını etkiledi. Çünkü “küçülen ekonomi” demek, işsizlik ve yoksulluk demek. Ekonomik iyileşme sağlanırken, eğer ki bu toplumun genel refahına yansımıyorsa, büyüyen ekonomi istihdamı artıramıyorsa, o ekonomide yapısal sorunların var olduğu olduğu anlamına gelir.
Gelişen teknoloji ile sermaye yoğun üretim yapılıyor olması emeğe olan talebi azaltıyor ancak verimliliğin düşük olması da işgücü kaybının önemli nedenlerinden biri. İş gücü üzerindeki yüksek vergi oranları da başka bir sorun. Ayrıca kayıt dışılık gibi bir baş belasını yıllar yılı çözemedik, vergi sistemimiz ayrı bir hengame.
Tüm dünyada sermaye piyasasaları bütünleşiyor, yatırım göçü hızlandı…Türkiye ekonomisinin bu hızlanmaya göre ivmesi yavaş kalıyor, ayak uyduramıyoruz.
Düşük döviz kuru nedeniyle ithalatımız artıyor, ekonomi şişiyor, döviz harcamalarımız döviz gelirlerimizden daha çok, ihracatımız az, dış borcumuz yüksek. Evet, rakamlar olumlu gelişmeleri işaret ediyor ama sadece kağıt üzerinde büyüyoruz…bu büyümeyi sokağa, insanımıza refah olarak geri döndüremiyoruz.
Ha bir de en önemlisi; siyasi istikrarımız yok…ekonomik iyileşmeyi insanımıza yansıtabilmek, yapısal sorunlara kalıcı önlemler ve çareler gerçekleştirebilmek için siyasi istikrara ve aynı zamanda tutarlı ve kararlı siyasetçilere de ihtiyaç var.
Biz ekonomideki yapısal sorunları kökten çözmek için cesur adımlar atamıyoruz…siyasilerin çıkarları devrede olduğu sürece ekonomik büyüme de sokaktaki insana haliyle yansımıyor…biz de rakamlarla kendimizi avutuyoruz işte!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder