Memleketin aydın geçinen bir efendisi soruyor; “Birlikte yaşamak zorunda mıyız?"…ağızları alıştıracaklarmış!
Ulusal bütünlüğümüz elden gidiyor diye darbelere, muhtıralara çanak tutmuş Cumhuriyet gazetesinin bir yazarı, Orhan Bursalı’yı da kendine şahit tutuyor, onun “Ayrılma kozunu, Türklerin ve Kürtlerin önüne koyalım” sözüne, destek çıkıyor…Bozacının şahidi şıracı!
Ve devam ediyor Ertuğrul Özkök;
“Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır? Eğer bu ortak iradeyi gösterip yaşayabileceksek, tabii ki yaşayalım. Tabii ki hem Türkler, hem Kürtler için en iyisi budur. Ama yaşayamayacaksak? Yaşayamayacaksak, artık adını koyalım.” (Hürriyet 06.07.2010)
Evet; bu ülke 20 yılda baya bir mesafe katetetti! Onun için 45 bin ölü, binlerce gazi, hala bitmeyen, bitirilmeyen bir terör, siperlerde eğilip, doğrulan, çöken, dikilenlere bakarsak resmen bir savaş hali. Katedilen yol belli de sonucu da belli!
Vicdanlar ancak bu kadar körelmiş olabilir! Memleketin sözde sahiplerinin gözleri, sığ hesaplar uğruna ancak bu kadar kararmış olabilir.
Elbette kimse kimseyi, zorla illa kardeşçe yaşamaya mahkum edemez, ama yıllar yılı “sözde vatandaş” diye kandırılan, olmadık ezaya maruz bırakılan bir halkı da kovmak, ayırmak bu kadar da kolay ve ucuz sözlerle, ağız alıştırmakla bağdaşmaz.
Ayrılma kozunu Kürt halkına sunmak demek, ayrılın da bakın görün ne hale geleceğinizi demekle eşdeğerdir. Güvenlik sorununa sığınarak böyle bir öneride bulunmak ve sanki bu ayrılmayı Kürt halkının da isteğiymiş gibi vurgulamak için ancak militarist ve ırkçı bir ruh haline sahip olmak gerekir.
Bu öneriyi yapan demokrat ve liberal birisi olsa idi, anında “vatan haini” damgasını çoktan yemişti. Ama her nedense, kendini memleketin sahibi gibi gören zihniyet edince nerdeyse özgürlükçü ilan edilip alkışlanacak. Zamanında darbeci Evren, ABD'nin de güdümüyle, eyaletlere bölünme fikrini ortaya attığında ilk alkışlayan da bizati Ertuğrul Özkök’ün kendisi idi. Bugün kökten demokratlığa soyunmasının var bir hikmeti!
Federasyon, özerk yerel yönetim, ayrılma…elbette bunların hepsi tartışılabilir, tartışılmalıdır, tartışılıyor da ancak bu tartışmayı Ertuğrul Özkök başlatırsa eğer, “dur bir dakika” demek gerekiyor. İş zora gelince “ver kurtul” mantığı ile hangi hesapların peşinde olduğunu da sormak gerekiyor. Elbette demokratik bir sistemde, insanlar özgür biçimde kendilerini istedikleri gibi ifade ederler ancak bunca yıldır baskıdan ve askeri yöntemden başka bir çözüm önerisi getirmeyenlerin, birden bire ortaya attığı “ayrılmak” önerisinin demokratlıkla hiçbir ilgisi olmadığını düşünüyorum.
“Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?” sorusunun ne anlamda ve hangi hesaplarla sorulduğunun deşifrelenmeye ihtiyacı var…
Beyinlerdeki “bölünme" meselesi bu deşifrelemeye ışık tutmakta. Türkiye’ye 87 yıldır bölünme korkusu masalı okundu. Devletin sistematik politikaları ile 30 yıldır yatağa bölünme korkusuyla girip sabaha "şehit" haberleriyle uyandık. İnsanların etnik kimliklerini özgürce taşırken kardeşçe bir arada yaşaması kendini memleketin sahibi sananları hep rahatsız etti, önüne geleni vatan hainliği ile suçlayıp demokrasiye balta vurmakta hiçbir beis görmediler.
Kürt sorununu hep canlı tutarak, hep yaşatarak, askeri, toplumsal ve siyasal meşruiyet sağlamaya çalışanlar eğer ki bugün ayrılmadan, bölünmeden bu kadar fütursuzca ve vicdansızca bahsedebiliyorlarsa, biliniz ki çıkarlarına ters gelen bir durum söz konusudur, biliniz ki bölünmüş bir Türkiye ile siyasi ve ekonomik çıkarları buluşma noktasına gelmiştir. Demokratikleşmiş, barışmış bir Türkiye bu memleket efendilerinin işine gelmez…çözümü ya darbelerde, ya provokasyonlarda ya da işte böyle ansızın sorulan “Türklerle Kürtler birlikte yaşamak zorunda mıdır?”gibi vicdansız sorularda ararlar.
İşte en tehlikelisi; memleketin kendi tabirleriyle “sözde vatandaşlarını” küçümseyen, aşağılayan bu zihniyettir. Yine iş başındalar! Onlar için iç savaş, darbe ya da bölünme hiç farketmiyor. Demokrasisi oturmuş, kardeşçe ve barış içinde yaşayan bir Türkiye yine birilerini rahatsız ediyor. Öyle bir rahatsızlık ki bir bölünmeye bile isteyecek ve destekleyecek kadar!
“Birlikte yaşamak zorunda mıyız?" demek yerine “Barış için ne yapılması gerekiyorsa hazırız” demek arasındaki farkı anlayabildiğimiz ve görebildiğimiz zaman, işte o zaman her sokakta aynı şarkılar herkesin kendi diliyle aynı çoşkuyla dinlenebilir.
Sn. Ertuğrul Özkök; “birlikte yaşayamayacaksak, artık adını koyalım” demek Kürt halkına insafsızlıktır, PKK’nın ekmeğine yağ sürmektir!
Ağzınızı barışa alıştırın, bölünmeye değil!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder