Yüksek Askeri Şura(YAŞ) sürecinin sonucunu “Erdoğan kazandı” olarak yapılan değerlendirmelere katılmıyorum ve yanlış buluyorum. Eğer ki bir kazanım söz konusu ise bu “ordu ve demokrasi” adına bir kazanım olarak algılanmalıdır.
Bugüne kadar “teamüller” ile iş başına gelen askeri bürokrasinin sorgulanamazlığı ve denetimsizliği, ordunun kendi içindeki yıpranmışlığının ana nedenidir ve bu yıpranmışlığı yok edebilmek adına ordu için bir kazanımdır.
Gelişmiş demokrasilerde, ordunun siyasi iktidarı tayini değil, siyasi iktidarın orduyu tayini esastır, bu anlamda da demokrasi adına bir kazanımdır.
“Teamül”; öteden beri olagelen alışılmış davranışlardır ancak bu davranışların doğruluğu nedense hiç tartışılmaz. YAŞ kararları teamüllere göre alınır, belli bir silsile içinde atamalar ve terfiler olur biter, iktidarlar da bu kararları gözü kapalı onaylar(dı).
Kimse 25 yıldır süren terörle mücadelede başarısı artık alenen tartışılan bir ordunun yönetim kademesine itiraz etmez, edemez(di)…
Kimse, kadrolarında siyasi sivil iktidarlara darbe yapan ya da darbe planlayan, Genel Kurmay’ın desteğindeki internet sitelerinde alenen siyasi iktidara karşı propoganda yürüten, iliklerine kadar siyasete bulaşmış, her nedenle olursa olsun bir adli soruşturma içinde yer alan subay ve generallerin atama ve terfi kararları asla irdelenmez ve sorgulanamaz (dı)…bu da siyasi iktidarların askeri bürokrasi karşısındaki teamülü idi, zaafiyeti idi.
Bugüne kadar, belli ististisnalar dışında bu hep böyle süre gelmiş, “teamül” gereği atanan 367 general yönetimindeki TSK, NATO içinde “en hantal ordu” ya dönüşmüştür.
Peki; askeri teamüller yerine doğru olan nedir? Yasalar doğru olanı zaten belirlemiş…“atamalar tamamen siyasi iktidarların görevidir, YAŞ’ın böyle bir yetkisi yoktur”…
Genel Kurmay Başkanı olabilmek için ilk koşul “orgeneral veya oramiral olmak, kara, deniz veya hava kuvvetlerinden birinde komutanlık yapmış olmak”, ikinci koşul ise “bu şartları sağlayan herhangi birinin Bakanlar Kurulu tarafından teklif edilmesi, Cumhurbaşkanı’nın da onayından sonra atanmasıdır”.
Kuvvet Komutanları’nı ise Genel Kurmay Başkanı “uygundur” görüşü ile Başbakan’a teklif eder, Başbakan’ın da “uygundur” imzasından sonra Cumhurbaşkanı’nın onayına sunulur ve bu aşamadan sonra “uygun” görülürse atanırlar. Yani Kuvvet Komutanları’nın belirlenmesinde de YAŞ’ın bir yetkisi yoktur.
“Teamüller” e göre değil, “yasa” ya göre atamalar bu şekilde belirlenmiştir…teamüller her zaman doğruyu işaret etmeyebilir, demokratik bir hukuk devletinde yasaları her seferinde teamüllere göre işlettiğiniz de “yanlış” sonucu elde etmek kaçınılmaz hale gelir. Teamüller, yasanın önüne geçmemelidir.
Bugün yapılan “siyasi iktidarın tercih ve onayı ile YAŞ atamalarının” gerçekleşiyor olmasıdır.
Hasan Iğsız Paşa’nın durumu ile ilgili olarak keşke YAŞ sürecine kadar beklenilmeden, eğer ki bir suç var ise YAŞ’tan önce bu durum sorgulansaydı, tüm atama ve terfilerle ilgili olarak TSK ile uzlaşma sağlanmış olsaydı…bu da siyasi iktidarın zaafiyeti ve beceriksizliğidir. Ak Parti iktidarının, değişim ve demokratikleşme sürecindeki adımlarına ciddiyetsizlik gölgesi düşürmektedir. Nasıl ki TSK atamalarında, siyasi iktidarların söz sahibi olması demokratik bir ülkede normal olan ise yargıyı siyasete alet ediyor olmamakta ileri demokrasilerin gereğidir.
Evet, normal olanı bulmak Türkiye gibi demokrasilerde bir hayli zor ve sancılı, her süreç “kriz” olarak nitelendirilebilir ancak YAŞ kararlarını “Erdoğan kazandı” olarak yorunlamak son derece yanlış…Doğru olan yapılmıştır...siyasi iktidar, generallerin atamalarını demokrasilerde olması gerektiği şekilde yapmıştır ve sonuçlanacaktır da. (Iğsız Paşa’nın durumu hariç, daha önceden bu aşamaya gelmemesi için gerekli soruşturmanın yargı tarafından başlatılması en doğrusuydu)
TSK, kendi içindeki cuntacı zihniyeti elimine etmeli, terörle mücadeledeki başarısızlık gölgesini ortadan kaldırmalıdır. Eminim ki TSK'da son derece iyi eğitimli ve gelişmiş demokrasilerde olduğu gibi siyasete bulaşmamış pırıl pırıl subaylarımız var ve hatta çoğunluktalar…TSK bu subaylarımızla yıpranmışlığını aşabilir ve her zaman halkın güvenini devam ettirebilir, yeter ki halkın her ne olursa olsun seçtiğini, başarısız olması durumunda yine halkın gönderebileceğini gerçeğini kabullenebilsinler. Siyasi iktidarlar halkın oyları ile gelip giderler ama TSK her zaman “en saygın” haliyle halkı ile bir bütün olmalıdır.
TSK, sivil iktidarlara bağlılığı hazmetmelidir, daha da yıpranmasına engel olmak için gelişmiş demokrasilerdeki benzerleri gibi davranmayı “zihniyet” haline getirmeli, askeri bürokrasiyi aşarak değişime katkıda bulunmalıdır.
Bu doğrultuda; YAŞ atamaları sürecini bir kriz değil, “ordu ve demokrasi” adına bir kazanım olarak algılıyorum…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder