2 Eyl 2010

Gökdelenler ve yüksek olma hırsı, nereye kadar?


Ayağı toprağa basan yaşamları elimizden tersiyle ittik, "yüksek" olabilme hırsı ile topraktan koptuk… Gökdelen, yanına bir gökdelen daha! Kentlerin boğazı sıkılmış gibi, olur olmaz yerden gökdelenler fışkırıyor, kent içinde ama kentine yabancı, kendine yabancı insanlar, kim bilir hala superman gelip gökdelenleri tavaf edecek diye hayal kurup bekleyenler de vardır.

Göğe doğru yükselme eğilimi, 1930 ların başında inşa edilen New York'daki Empire State binası ile başladı. Amerika'nın ekonomik gösterişinin simgesi ve modern kentleşme örneği olarak inşa edildiği düşünülebilir, ancak bu ve daha sonra inşa edilen benzerleri, insanın doğaya karşı galip gelebilme güdüsü ya da doğayı denetim altına alabilme hevesinin de sonucudur.

Sanayileşme ve kentleşme hızlandıkça, kapitalist dünyanın eziciliği de gökdelen inşaatlarıyla at başı gider oldu. Öyle ki günümüzde gökdelen dikebiliyor olmak adeta bir ayrıcalık, bir övünme aracı, zenginliği simgesi…yükseldikçe, ayağımız topraktan kesildikçe sanıyoruz ki daha modern bir kente, daha modern bir yaşama kavuşacağız. Halbuki yabancılaştırıcı bir kentsel düzene, daha da tüketime, gelir dağılımında daha da dengesizliğe ve pek çok çevre sorununa neden olduğunu da görüyoruz. Kendimize ve topluma yabancılaştık, gökdelen çoğulculu ile birlike kendimize azalmamız da cabası.

Eskiden haberleşme ve ulaşım hizmetleri bu kadar ileri değilken, birbirine yakın olmak önemliydi, ama şimdi? Milyonlarca dolar sadece tek tuşla saliselerle ölçülen zaman diliminde dünyayı dolaşıyor, insanoğlu neredeyse her tür ihtiyacını internetten karşılayabilir duruma geldi. Farklı bir dünya var artık, insanlar farklı bakış açıları ile farklı yaşam stilleri yaratmaya çalışıyor, çevreye en az zararla yaşayabilmek için çözümler üretiyor, tekrar toprağa yakın olmaya, yaşanabilir düzlemde yaygın olmaya çalışıyor. Kent ve kentli olma kavramı yeniden sorgulanıyor. İnsanlar boğazından sıkılmış kentlerde yaşamak istemiyorlar.

Gelişen dünyada ve gelişmiş ülkelerde artık gökdelen yapılmıyor, gökdelen merakı Uzakdoğu’da, Arap ülkelerinde, gelişmekte olan ülkelerde ve bir de bizde, İstanbul’da! Maslak’ın orta yerine bir gökdelen daha inşa ederek ya da etrafında onca çarpık yapılanmanın yanına yüzlerce metre yükseklikte bir bina yaparak, İstanbul’un o gizemli görüntüsünü ne hale getirdiğimizin farkında bile değiliz. İstanbul artık üstümüze kusuyor, bütün çrikinliklerini, bütün hazmedemediklerini! Gün gelecek, gökdelenlere ulaşmak için tahsis edilen şirket servisleri Levent’e sığmaz olacak, araçlara, yayalara yürüyecek yer kalmayacak, binlerce insanın kentsel atıkları dağ gibi üstümüze yıkılacak. İstanbul boğuluyor artık, nefes alamıyor, insanlar toplu konut ya da iş merkezi olarak yapılan çok katlı binalarda aslında yapayalnız!

Kent içinde yükselebildiğince yükselmek artık bir medeniyet ölçüsü değil…Eğer ki ileride ağır bir bedel ödemek istemiyorsak, gökdelenleri terk etmemiz lazım, hem yapmayı hem de yaşamayı…onca yatırımı onca parayı daha yaygın yaşayabilmek adına kullanmalıyız, hizmeti de yaygın yaşama biçimine göre şekillendirmeliyiz. Göklere yükselmek, gökleri delmek geleceğin insanı ve geleceğin kenti için faydalı değil, zararlı hale geleli çok oldu ama nedense bizim mentalitemiz hala “yüksek” olabilmekten yana çalışıyor. Yüksekliği yüceymiş gibi algıladığımız için ha bire ayrışıyoruz…yüksekler ve alçaklar olarak sosyal yapımızda da derin bir ayırım oluşuyor.

1963’te Ankara Kızılay meydanında yapılan 21 katlı ilk gökdelenimizin ki adı hala “gökdelen” dir, en üst katına babamla birlikte çıktığımda, o çocuk yaşımda kuşlara tepeden bakabiliyor olmak beni çok mutlu etmişti, ama geçen uzun yıllardan sonra, o kuşların bahçemde, ayağım toprağa basıyorken etrafımda uçuşuyor olmasının çok daha büyük ve hatta kıyaslanamayacak bir mutluluk olduğunu anladım…bu arada tüm dünyada, İstanbul dahil, üstüste konulduğunda kilometrelerce yükseklikten oluşan gökdelenler inşa edilmişti bile…

Binlerce gökdelenle, gökler hala delinemedi, insanoğlu doğayı hala yenemedi, yenemez de…

Biz gökdelen yaparak “yüksek” olmaya çalıştıkça, doğa ve gökyüzü bizi toprağa daha da yakınlaştıyor, ama ölü ama diri…

Hiç yorum yok: