2 Eyl 2010

100 eşya ile yaşamak, az şeyle çok mutluluk


Nerede olursanız olun, kafanızı kaldırın, kendinize ve etrafınıza bir an bakın…şu an üstünüzde olanlarlardan, yaşadığınız evde bulunan eşyalardan ya da etrafınızdaki insanlardan hangisi gerekli hangisi gereksiz, bir düşünün.

Eviniz ağzına kadar eşyalarla dolu, her köşede anlamsız bir nesne, kıpırdayacak yer kalmamış, lüzumsuz örtüler, ıncık cıncık süs eşyaları, belki hiç oturmadığınız bir koltuk, ya da bir köşede üzerine bir bardak çay dahi koymadığınız bir sehpa, bir dolu teknolojik alet, en bilmem nesi, en şöyle olanı v.s. evinizin duvarlar neredeyse üstünüze yıkılacak, o bin bir çeşit eşya, zırzavat, “off bu evde nefes alacak yer yok ya” diye hiç mutsuz olmuyor musunuz?

Gardrobunuzun kapağını açtığında, hiç giymediğiniz giysiler, ayakkabılar, hiç kullanmadığınız çantalar, takmadığınız kravatlar, şifonyerin çekmeceleri kırk ambar gibi, ne ararsan var...

Yaşamınızda bir siz yoksunuz galiba, sizden başka her şey var, sanki nesnelerin kuşatması altındasınız.

Üstelik bu öyle bir kuşatma ki, üstüne de “gel beni nefessiz bırak, işgal et” diye para ödüyorsunuz, kredi kartı borcunuzu ödeyemez hale gelmişsiniz, biraz daha biraz daha fazla nesneye sırf şekil olsun diye sahip olabilmek için hep çalışmak zorundasınız, tabii ki bir işi olan şanslılardansanız.

Peki mutlu musunuz bunca kalabalıkla?

Aslında bu kalabalık nesne kuşatmasına, insanları da eklemek lazım. Üff ne çok arkadaşınız var, lüzümlu lüzümsuz, çok konuşanı, az paylaşanı, kaprislisi, şımarığı, bencili, egoisti, kıskancı…cümbür cemaat etrafınızdalar, telefon rehberiniz dipsiz kuyu gibi. Ya da sevgililerden bir koleksiyon yapıyorsunuz, arada bir dönüp “ben neymişim be abi” demek egonuza balon etkisi yapıyor, şişinip duruyorsunuz.

Nereye kadar gidecek bu kuşatma? Sahip olduğunuz bu anlamsızlıklar çoktan size sahip olmuş bile, artık siz onlara değil, onlar size sahip…Özgürlüğünüzü yitirmişsiniz.

“Az” la yaşamanın, sadece çok gerekli olanlarla mutlu olmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Şimdilerde trend “minimalizm”…az şeyle çok mutluluk…yaşamınızda fonksiyonu olmayan hiçbir şeye yer vermemek. Tüketimi minimuma indirip, kapitalizmin ocağına ha bire odun yetiştirmemek.

Son yaşanan ekonomik krizin ardından başta ABD olmak üzere pek çok ülkede, insanlar ‘100 Thing Challenge’ yani "100 şey ile yaşama projesi" nin peşindeler. Facebook ve twitter da örgütlüler, 100 eşya ile yaşamanın gerçekten heyecan ve huzur verici bir deneyim olduğu konusunda hemfikirler ve yaşamlarındaki eşyaların sayısını 100’e indirmeye çalışıyorlar.

Aslında amaç eşyanın sayısı değil de bireysel özgürlük… Tüketimin esiri olmadan, az eşyayla yaşamanın rahatlığını ve yavaşlığını yakalayabilmek…minimal yaşam tarzı ile hayatı yavaşlatmak, fazla yüklerden kurtulmak, hem nesne hem de insan yükünden ...

Ben beş yıldır ancak azalabildim, gerçi ne yaparsam yapayım yine de 100'e inmem mümkün değil ama lüzumsüz hiçbir eşyayı ve dahi ruhuma yük yaratacak hiçbir insanı etrafımda tutmuyorum. Daha az harcıyorum, daha az tüketiyorum, gelirimle orantılı yaşıyorum.

“Yeter” kavramını hayatıma yerleştirebildim. Yaşamımda bana sevinç vermeyen şeyleri tesbit ettim ve onlara “yeter” demeyi öğrendim.

Sahip olmak bir çeşit bağımlılıkmış, çok şeye sahip olmak yerine azaltarak kendime çoğalıyorum…kendimi yeniden üretiyorum.

1 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

İyi bir yazı, ilginç düşünceler!