6 Eyl 2010

Referandum sonucunda parmaktaki balı kim yalayacak?

Referandum o denli siyasallaştırıldı ki, anayasa gibi çok ciddi bir metin üzerinden yapılan popülizm ve particilik, meydanlardaki seviyesiz üslupla birleşince referandum da şirazesinden çıktı.

Oysa ki referandum son derece demokratik bir uygulama, dünyanın her yerinde halkı doğrudan ilgilendiren her tür karar referanduma sunulabilir. Ancak bizim gibi, yüzyıllık devletçi ve vesayetçi sisteme sahip bir ülkede, referandum bile devletin tahakküm aracı haline getirilebilir. Referandum gibi ciddi bir mekanizmanın sonuçlarına bahis oynayan insanlar topluluğu, devlet denilen sistem ve hiyerarşi için bulunmaz hint kumaşı…devlet baba ne eylerse doğru eyler gibi bir düşünce zorlaması ile dayat dayatabildiğini! Halkı yıllar yılı böyle bilinçsiz hale getiren de bizati ceberrut ve statükodan yana devletçilik anlayışı değil midir?

Devlet, “birey hiçbir şeydir, devlet her şeydir” anlayışı ile yola çıkmışsa eğer, devleti elinde bulundurmak isteyen güçler de ya eveti ya da hayırı kendi çıkarları doğrultusunda dayatır, referandum çalışmalarını da buna göre yönlendirir….yeri gelir iktidarın güven oylamasına dönüştürür, yeri gelir sözüm ona bağımsız yargı üyeleri, kitapçık bastırarak halkı yönlendirmeye çalışır, iktidar ya da muhalefet partisi referandumu adeta seçim havasına dönüştürür ve böylelikle devlet içindeki güç kavgası meydanlara olur olmaz rezilliklerle yansıtılır…anayasa gibi ciddi bir metin üzerinde uzlaşmak bir yana dursun, ne anayasanın ciddiyeti kalır, ne hak ne hukuk ne de demokrasi.

Aslında; evet ya da hayır dayatmalarının arkasında yatan niyet devletin siyasi ve ekonomik gücünü elinde bulundurmak ya da bulunduranlar için bu gücü yitirmemektir…balı tutacak parmakların kime ait olacağı ya da parmaktaki balı kimin yalayacağı kavgası bu defa referandumla gün yüzüne çıkmıştır.

Referandum sonucuna da şimdiden ipotek konulmuştur bile…anayasa değişikliğine evet çıkarsa iktidar, hayır çıkarsa statükocu ve vesayetçi muhalefet, hali hazırda olduğu gibi devletin siyasi ve ekonomik gücünden nemalanmaya devam edecektir…taa ki yep yeni, darbe ürünü olmayan, devletin ve vesayetçi kurumlarının değil bireyin hakkını ve hukukunu gözeten sivil bir anayasa metni üzerinde uzlaşana dek. Yeni bir anayasa metni ise bilimsel, evrensel ve de demokratik olmak zorundadır ve böyle bir metni ancak ve ancak siyaset pisliğine bulaşmamış, partilerle alakası olmayan, devletin gücünden nema beklemeyen hukukçular ve bilim adamları marifetiyle ve aklı ile oluşturmak gerekir.

***

Referandumun sonucu ne çıkarsa çıksa özümsenmesi ve üzerinde uğraşılması gereken yegane konu devletin olabildiğince küçülmesi ve özellikle ekonomide önemli bir güç odağı ve güç dağıtıcı konumundan çıkartılmasıdır.

Değişikliğe sunulan maddelerin içinde ekonomiyi çok etkileyecek önemde olanları var, nedense yargının yeniden düzenlenmesine ilişkin maddeler hep ön planda ve daha çok tartışılıyor. Halbuki anayasalar aynı zamanda ekononomik anlamda da bireyin hak ve hukukunu düzenler, sadece siyasal anlamda değil…

Ekonomik özgürlükler olmadan demokratik hakların ve özgürlüklerin elde edilmesi mümkün değildir… Çünkü ekonomik gücü eline alan bir devlet, kendi sermaye sınıfını yaratır, kendi burjuvazisini nemalandırmaya başlar . Onca kıyamette işte bundan sonra kopar, komuta ekonomisi ile devlet, despot, halkına dayatmacı, bireyi hiç sayan ceberrut bir yapıya dönüşür. Değişime ve demokratik özgürlüklere karşı çıkar, her yetkiyi elinde toplar ve bu yetkiyi kimi zaman ordu kimi zaman da yargı yoluyla bireye zorla kabul ettirir. Bu zihniyet orduyu da yargıyı da siyasallaştıran zihniyettir.

Vatan elden gidiyor korkusu yaratılarak, özelleştirmelere karşı çıkar, “kamu yararına aykırı” diye yüksek mahkemelerde ihaleler iptal ettirilir, yabancılara mülk satılmaz diye milliyetçi damarlar kabartılır, devlete ait olan hantal kamu kuruluşları zarar etse bile asla satılmasına izin verilmez. Hazinenin borcunun özelleştirmelerle kapatılması gündeme geldiğinde yüksek yargı, yargıçlığı bırakır, ekonomistliğe soyunur…amaç, devletin gücünün korunması, kime karşı, bireye karşı…Devletçi ekonomilerde herşey devletten beklendiği içindir ki bireyin üretkenliği yok olur, kısır döngü ve devlet zararları işçiyi memuru etkiler, sendika ağaları küpünü doldururken, tekel işçisi sokakta eylem yapıp hakkımı arıyacağım diye heba olur.

Referanduma sunulan maddeler içinde, 2001 yılından beri var olan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in anayasal bir güvenceye kavuşturulması var…yani sosyal ve ekonomik politikaların belirlenmesinde iktidar artık tek karar verici olmayacak, sendikalar, meslek kuruluşları ve işveren dünyası da ekonomik kararlar üzerinde etkili olacak…

Devletin küçülmesi, tek ekonomik belirleyici olmaktan çıkmasına kimin itirazı olabilir ki. Ama oluyor, örneğin sendiklar hayır diyor, iş dünyası oyunun rengini belirtmemek için direniyor. Ancak muhtemel bir evetten nemalanmak için de kapıda hazır bekliyorlar. Çünkü muhtemel bir evet, dış piyasalardan sıcak para girişinin kesilmemesi ve siyasi istikrarın devamı demek. Memura toplu sözleşme hakkı gelecek ama sendikalar hayır diyor bir yandan da geçtiğimiz dönemde devletle yapılan pazarlıkları referandum sonrasına ertelemek peşindeydiler…hem hayır hem de nemalanmaya evet yani!

Şimdi TÜSİAD, TİSK, TÜRKİŞ, DİSK gibi kuruluşlara sormak lazım; AKP iktidarı öncesi 2001 Eylül’ünde gazetelere çarşaf çarşaf ilan verip, “rekabet gücü yüksek bir ekonomiye ulaşmış, güçlü ve güvenli bir ülke olma yolunda adım atmak için; Anayasanın değiştirilmesine EVET.” diyen sizler, şimdi ne oldu da “HAYIR” kararı aldınız?

Referanduma sunulan maddelerin ekonomiye ilişkin olanları, Türkiye ekonomisini etkileyecek önemde…ancak öte yanda bal tutan parmakların kime ait olacağı kavgası referandumun öznelliğine de gölge düşürmektedir.

Referandum, gerçekten halkın tercihi olmaktan çıkartılmış, siyasallaştırılmıştır.

Ben her şey rağmen, “yetmez ama evet” diyeceğim…her tür özgürlükler ve demokrasi adına, hiçbir şey yapılmıyor olmasından, bir adım daha zorla da olsa atıyor olmak bence önemli…bu değişiklikleri hangi parti iktidarı yaparsa yapsın, kabul etmek, EVET demek gerekiyor, hiçbir şeyi değiştirmeden Türkiye’nin yoluna devam etmesi çok zor…

Devletin değil bireyin hakkı ve hukukunu koruyan yeni ve sivil bir anayasaya ulaşabilmek için, değişikliklere, YETMEZ AMA EVET diyerek bir adım atmaya değer…

3 yorum:

ali zafer sapci dedi ki...

http://www.odatv.com/n.php?n=yetmez-ama-evetciler-kaca-ayrilir--0609101200
Selamlar!

Adsız dedi ki...

güzel yazı olmuş teşekkürler...

Fikir/Siz Yazılar dedi ki...

Şimdi TÜSİAD, TİSK, TÜRKİŞ, DİSK gibi kuruluşlara sormak lazım; AKP iktidarı öncesi 2001 Eylül’ünde gazetelere çarşaf çarşaf ilan verip, “rekabet gücü yüksek bir ekonomiye ulaşmış, güçlü ve güvenli bir ülke olma yolunda adım atmak için; Anayasanın değiştirilmesine EVET.” diyen sizler, şimdi ne oldu da “HAYIR” kararı aldınız?

sivil darbe yapıldığı için olabilrimi acaba?

yada dayatmacı şakşakçıların verdiği tavizden kurtulmak için olabilirmi?

balın yalandığı bellide, parmak kimin parmağı?