Hiç düşündünüz mü bizim neden dünya çapında ses getiren bir bilişim hizmetimiz yok? Neden Facebook gibi bir marka yaratamadık?
Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Harward Üniversitesinde öğrenci iken, sadece üniversitedeki öğrencileri bir ağ üzerinde toplamayı düşünmüştü, şu anda geldiği noktaya bakın…marka değerine paha biçilemiyor, tüm dünya Facebook üzerinden sosyalleşme çılgınlığına kapıldı.
Bir garajda Google’ı yaratan iki kafadardan daha mı az akıllıyız yoksa düşünme tembeli miyiz?
Teknolojiyi kullanabilme konusundaki üstün becerimizi neden o teknolojiyi yaratabilme konusunda kullanamıyoruz?
İnternette geçirdiğimiz süre olarak dünyada ikinciyiz, bu süreyi de Facebook, Twitter gibi sosyal ağlarda geçiriyoruz. Dünyada Facebook kullanımında dördüncü sırada olmanın, sosyal medyada bunca yoğunlukla var olmanın Türkiye’de bilişim sektörüne ne anlamda faydası olduğunu hiç anlamış değilim. Çok az bir kesim sosyal ağlarda bilgi paylaşımı yapıyor, insanların çoğu video, şiir, müzik v.s üleşerek sosyalleşeceğini sanıyor.
Evet, belki bunlar da gerekli, ama bize hazır olarak sunulan bu teknolojilere o denli hızla adapte olurken, “ben de yeni bir şeyler öğrenmeliyim ya da üretebilmeliyim” diyen bir gençlik ne yazık ki göremiyorum. Varsa da kesinlikle birilerinin “başıma icat çıkarma” sözleri ile karşılaşıyordur.
Hiç farketmeden kalıplaştırdığımız düşüncelerimiz, alışkanlıklarımız, karakterimiz yaşantımızın her noktasında yeni kararlar almamıza, yeni fikirler üretmemize engel oluyor.
Belki de kültürümüz, aile yapımız, dayatmacı yönetim anlayışımız ve de en önemlisi eğitim sistemimiz bizi kalıplara yerleştiriyor. Ezbercilikten, kopyacılıktan kurtulup bir türlü vizyonumuzu, bakış açımızı ve kendimizi geliştiremiyoruz. Analitik, araştırmacı, yeniliğe açık bireyler olamayınca da bu kalıplaşma ve ezbercilik, ülkenin siyasi ve ekonomik tüm alanlarında da hissediliyor ve bir adım öteye gidemiyoruz.
Hazır olanı çok seviyoruz, tembeliz…Geleneksel statükocu yapımız da yeniliğe, değişime uyum sağlamamıza engel oluyor. Bizim insanımız için “yeni” her zaman soru işaretleri ile dolu, çekiniyoruz. Özgüven eksikliğimiz nedeniyle yaratıcı bir fikrimiz olsa bile öne süremiyoruz.
En iyi yaptığımız şey bol bol lak lak yapmak…lüzumsuz muhabbete hemen dalıyoruz, bir de Facebook ve Twitter gibi aracılar elimizde hazır olunca beyinler iyice dumura uğruyor.
Tüm hayatımız sosyal paylaşım siteleri oldu… Google, Türkiye’de en çok ziyaret edilen 100 siteyi yayınlamış. Listenin en başındaki adres tabii ki Facebook. Onun arkasından live.com ve msn.com geliyor, mynet.com ve video sitesi olan izlesene.com ilk beşe yerleşiyor. Listede Wikipedia 10. sırada, Twitter is 38. Bunun anlamı şu; insanımız sosyal medyaya sıkıştı kaldı, habire üleşiyor, ne paylaşımcı bir milletmişiz diyeceğim ama o da değil zira dışarıda insanlar nerdeyse birbirini boğazlayacaklar.
Facebook ile Twitter arasına sıkışan insanımız, düşünme yeteneğini yitirdi. Zaten düşünce tembeliyiz, iyice sanal zombi olduk çıktık.
Hepimiz internet çağında yaşıyoruz, çoğumuz Facebook üyesi. Ancak çok azımız internet geleceği üzerine kafa yoruyor. İnternetin çok yakın bir zamanda yaşayacağı temel dönüşümlerin içinde teknolojik anlamda üretici olabilecek, ‘benim de bir fikrim var’ diyebilecek kaç insanımız vardır? Haliyle Türkiye’de bilişim sürecine katkıda bulunmak mümkün olmuyor. Katkıda bulunacak birileri çıksa bile, ona sahip çıkacak zihniyet yok!
Zaman zaman Türk bilim adamlarının başarılarını okuyoruz ancak bunların çoğu yurt dışında. Neden yurt dışında? Çünkü orada teşvik ediliyorlar, ortamlar ve olanaklar çok daha iyi, yaratıcılıklarına prim veriliyor. Türkiye’de olsalar kösteklendikleri ile kalmazlar bir dolu da bürokratik engellerle karşılaşırlar.
Devir artık “farklıya ve en iyiye ulaşabilme” devri. Ancak biz hala bilgiyi, yeniliği kopyalayarak kolay yolu tercih ediyoruz, yeni olanın yerine bir başka yeniyi koyabilmek gibi bir çabamız hiç olmuyor.
Biz bu gidişle sosyal ağların ve bilişim sistemlerinin sadece kullanıcısı olmaya daha uzun bir süre devam edeceğiz gibi görünüyor.
Her Facebook’a,Twitter’a girişinizde bir de işin bu yönünü düşünün derim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder