İslamcı, muhafazakar, demokrat, ulusalcı, milliyetçi, hem liberal hem kapitalist. Bazen duygusal bazen öfkeli, bazen şiirler okur, bazen bağırır! Hangi ülkenin Başbakanı bu kadar farklılığı bünyesinde barındırıyordur?
1994’de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunda, İslami muhafazakar görüşlü, siyasi olgunluğa henüz sahip olamamış, sistemi hırçınca protesto eden bir görüntüsü vardı. Şimdi ise bu defa ülkenin Başbakanı sıfatıyla ama bambaşka bir görüntüde…
Belli bir siyasi olgunluğa erişmiş gibi, değişim adına projeler üretebiliyor ancak kimi zaman kapitalist kim zaman liberal, bazen demokrat bazen milliyetçi, ama muhafazakarlığından ve hırçınlığından hiç ödün vermeyen bir görüntüsü var…
Bunca tezatı bunca yıldır kimliğinde ve kişiliğinde nasıl biriktirebildiğine ve taşıyabildiğine halen akıl sır erdiremediğim için, icratlarını da bazen “hah işte budur” diyerek onaylayıp takdir ediyorum, kimi zaman da “bu nasıl bir demokratlık?” ya da “oldu mu şimdi bu?” diyerek şaşırıyor ve kızıyorum. Biliyorum ki benim gibi düşünenler bir hayli fazla. Hatta oy potansiyelinin yarısını benim gibiler oluşturuyor da diyebiliriz.
R.Tayyip Erdoğan’ın, 1997 yılında Siirt’de, yani zevcesinin diyarı memleketindeki, dillere destan gönüllere bostan olan serencamında “Referansımız İslamiyet. Bizi hiçbir zaman sindiremezler. Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler ise kışlalarımızdır” diyerek ve cezaevine girmesine yol açan şiirle başlayan yolculuğu, "Başbakan” kimliği ile dolu dizgin gidiyor. Bu yolculuk hangi noktaya geldi, nereye devam edecek, tahmin edilemiyor.
“Değişim” vaadiyle yola çıktı ve halkın çoğunluğu O’nu defalarca iktidara taşıdı. Ancak “değişim” derken bir baktık ki “statüko" nun tam da ortasında. Özellikle 2005 ten bu yana ne tam değişime odaklanabiliyor, ne de tam statükoyu benimsiyor…tuhaf bir “vizyon”, iki arada bir derede gibi. Askerle bir dargın bir barışık, keza vesayet sistemi ile de aynı, Ergenekon davası için bir cesur bir çekinik, bir “demokratik açılım” diyor, bir “Milli Birlik Projesi”…yaftalıyor mu yalpalıyor mu, ciddi mi samimiyetsiz mi?…anlayamıyorsunuz!
Bir olgun, bir öfkeli, bazen duygusal bazen hırçın…Davos’ta vuruyor yumruğunu, tam bir Kasımpaşa’lı…“kim takar sizi” diyor, Amerika’ya, onun uydusu İsrail’e ve AB’ye. “Tek millet, tek bayrak, tek vatan” , “Bu ülkenin 72 milyon insanı olarak bizi bölmek isteyen tüm dünyaya yani batılılara, AB ve ABD'ye karşı omuz omuza duralım” , “Türkiye yanlarında olmazsa Batı ne yapar onu düşünsünler”…Bu sözler Başbakanımız Erdoğan’dan, bu kadar da ulusalcı, bu kadar da milliyetçi!
Zaman zaman, Demirel misali “üfür ciğerin genişlesin” yöntemi, kimi zaman da Turgut Özal’ın başlattığı “arabesk siyaset” kavramının içinde “ bir yanımız her duruma müsait” akımının takipçisi.
Ilımlı islam modeli tutmadı, ben bir ılımlı milliyetçilik alayım… ılımlı milliyetçilik de tutmadı ben bir ılımlı demokratlık alayım. Var mı artık hiç türbandan bahseden? “Türban velev ki siyasi simgedir” diye habire dayatan Başbakan nerede şimdi? “ Ya sev ya terket” dediği günler çok eski değil ama şimdi “farklı kimlikler zenginliğimizdir” diyecek kadar barışçıl.
Liberal İslam altyapısı var gibi, birey hak ve özgürlüklerine saygı duyuyor gibi, ama TEKEL işçilerine öyle bir söz söylüyor ki; “Bu paraya çalışacak binlerce insan var, beğenmiyorlarsa giderler”…aynen kapitalist sermayenin ağzından konuşuyor…şaşırıyorsunuz!
Beri yanda, şimdiye kadarki iktidarların gündeme dahi getirmeye korktuğu pek çok meselenin üzerine gidiyor, çekinmiyor…umutlanıyorsunuz!
Başbakan R.Tayyip Erdoğan değişti mi değişmedi mi diye sorsak net bir yanıt vermek zor…ancak önceleri işçi devrimini ve sosyalizmi kutsayıp, sonrasında 12 Eylül'lere, 28 Şubat'lara alkış tutarak, her defasında darbe çığırtkanlığı yapanları gördükçe, R.Tayyip Erdoğan’daki değişimin daha samimi ve yapıcı olduğu da bir gerçek.
Recep Tayyip Erdoğan'ı beğenmek, sevmek veya oy vermek zorunda değiliz ama öteki Türkiye'nin içinden gelen ve ciddiye alınması gereken bir siyasetçi olduğunu düşünüyorum. Bu değişken kişiliğin, Türkiye’nin değişimine katkısı olacağına ben de inanmak istiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder