29 Mar 2011

Libya'ya operasyonun nedeni insan hammaddesidir

Bir varil petrol değil bir adet daha insan…Libya'ya yapılan operasyon bunun hesabıdır. Çünkü krizin içindeki batı ekonomilerinin tüketim yapacak insana ihtiyacı var.

Libya’da yaşananlar, sadece demokrasi ve özgürlükler çerçevesinden bakılamayacak kadar grift ve karışık. Koalisyon güçlerinin başlattığı askeri harekatın demokratikleştirme nedeniyle yapılmadığı ve insancıl bir operasyon olmadığı kesin. Afganistan ve Irak bunun en yakın örneği ve ispatı, sonuçlar malum. Batılı güçlerin “insancıl” operasyonlardaki çifte standartı da bilinen bir gerçek. Daha iki yıl önce Filistin halkı İsrail’in bombaları ve saldırıları altında inim inim inlerken Nato ve BM’in sesi hiç çıkmadı. Zaten Nato ve BM’in Amerika’nın gölgesinde hareket ettikleri aşikar.

Ancak batılı güçlerin operasyon nedenini, Libya’nın zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine endekslemek, emperyalist yayılmacı zihniyet olarak yorumlamakta meseleyi basite indergemek ve demode komplo teorileri içinde boğularak asıl nedeni gözden kaçırmak demektir. Amerika’nın Dakota eyaletinde 200 milyar dolarlık petrol rezervi var. Libya’nın petrolünü ne yapsın? Irak savaşı sonrasında Irak petrolünün yüzde 75’i çok uluslu şirketlere bağlandı. Libya petroli belki İtalya için bir anlam ifade ediyordur hepsi bu. Almanya neden harekata katılmadı, onların enerji ihtiyacı yok muydu? Ya da Libya Batı'ya petrolümü size vermiyorum mu dedi? Bu anlamda olayın nedenini sadece petrol veya doğal gaz rezervi ile açıklamak yeterli değil.

Amaç Kaddafi’yi devirmek olsaydı, direkt olarak Kaddafi hedef alınırdı, o da yapılmıyor. Üç gün öncesine kadar Kaddafi’ye sempati ile bakan koalisyon güçleri bir anda Kaddafi’den nefret etmedi ya…belki de bir kayıkçı kavgasıdır olan biten, henüz belli değil.

Şu teknoloji çağında dünya’nın haritası değişiyor, sınırlar git gide belirsizleşiyor, ulus devlet modeli kavramı yeniden yorumlanıyor ve bu kavram geçersizliğe doğru hızla yol alıyor. Dünyanın sınırlarını belirleyen yegane unsur artık ne petrol, ne doğal gaz ne de altın. Dünyayı “ticaret” şekillendiriyor. Alıp, satabildiğiniz sürece var olabiliyorsunuz. Son ekonomik kriz de bu nedenle başlamadı mı? Parayı alıp satarken ortaya çıkan uyuşmazlıklar ve yapılan yanlışlıklar tüm dünya ekonomilerini tehdit etti, hala da etmeye devam ediyor.

Dünyanın haritası değişirken, Arap ülkelerinin bundan etkilenmemesi mümkün değildi. Internet denilen dünya cumhuriyeti var artık. Bütün insanlığı, ulusları internet ve bilgi teknolojileri yönetiyor. Arap dünyası da değişiyor, Arap ülkeleri dünyadaki sisteme ister istemez, otomatikman uyum sağlama çabasına giriyor.

Tüm dünya uluslar arası ticaretten pay kapma yarışında, mali itibarını yitiren, ekonomik krizden kurtulmaya çalışan her ülke bir diğer ülkenin ticari potansiyeline egemen olmaya çalışıyor. Bu süreç Arap politik coğrafyası için de geçerli. Bu nedenle diktatörler değiştirtiliyor, iktidarlar yerinden oynatılıyor. Zira yeniden sermaye birikimi için yeni kaynaklara ihtiyaç var. Her ne kadar küresel kapitalizmin caniliği olarak görsekte bu değişime karşı koymak mümkün değil.

Batılı güçler, politik haritası değişen Arap dünyasına ve yeni pazarlara Libya semalarından giriş yapıyor.

Mısır, Tunus, Ürdün, Yemen, Bahreyn, Lübnan, Suriye vb. Arap ülkelerindeki son değişimler ve isyanlar yumuşak geçiş ortamını sağlamlaştırdı. Şimdi de Libya operasyonu ile Afrika’nın kuzeyinden Orta Doğu’ya açılan kapı ele geçirilmeye çalışılıyor. Batılı güçlerin ebedi müttefiki Suudi Arabistan’ın Bahreyn’e müdahalesi de bu bölgenin doğudaki kapısını sağlamlaştırmak içindir.

Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da tüm sular durulup batılı güçler bölgede yeniden ekonomik yapılanmalara başladığında petrolden çok daha önemli bir hammaddeye erişmiş olacaklardır. Bu hammadde “insan” dır. İnsan demek yeni ticaret odağı demektir, yeni tüketim odağı demektir. Artık batılı için silah satmak yetmiyor, zira yeni teknoloji ürünleri ve de en önemlisi parayı pazarlayacak alanlara ihtiyaç var. Ekonomi devlerini doyuracak yegane unsur da insandır.

Devrim hoş bir söz, romantik ve nostaljik bir havası var. Arap devrimleri derken güzel şeyler çağrıştırıyor, demokrasi gibi, özgürlük gibi, insanca yaşamak ve adil bölüşüm gibi. Ancak devrimlerin arkasındaki tetikleyici gücü doğru tanımlayamazsak, devrim bile birilerin oyuncağı olabiliyor, en kötüsü de özgürlük derken farkında olmadan başka bir tutsaklığın pençesine düşürebiliyor.

Türkiye’nin kafası karışık…ne tam doğulu ne de tam batılı ol(a)madığımız için özellikle dış politikada, böyle Libya gibi stratejik konular karşımıza çıkınca kafamız karışıyor. Ülkeyi yönetenler komşularla sıfır problem politikasına tam adapte olmuşken, kazı yakmadan çevirmeye iyice alışmışken şimdi nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda kesin karar veremiyorlar.

Çok haksız sayılmazlar, ne tarafından bakarsan iki ucu pislikli değnek gibi, bir yanda ezilen Libya halkının yanındayız, diğer yanda Nato ülkesiyiz. Üstelik Libya’da milyarlarca dolarlık yatırımımız varken, binlerce işçimize ekmek kapısı olmuşken, yılların emeklerini de bir kalemde silip atmamız mümkün değil. Nato’ya ve BM’e harekatın meşru bir hukuksal zeminini oluşturmaları için baskı yaparak, vicdanları temizleyemediğimizin de farkındayız.

Bizim de oralarda çıkarlarımız var, biz de dünya ekonomisinin önemli bir parçasıyız. Bağımsızlık diye bir şey kalmadı, artık herkes birbirine bağımlı hale geldi.

Biz yine insancıl tutumuzdan taviz vermeyelim en azından batılı güçlerin çifte standartlarına karşı durmasını bilelim, dünya barışı için mücadele edelim ancak oyunu da kurallarına göre oynamasını bilmek gerekiyor.

Hiç yorum yok: