Orhan Pamuk, “Türkler 1 milyon Ermeni'yi, 30 bin Kürt'ü öldürdü" dedi, vatan haini ilan edildi. Türklük adına söz ettiğini düşünenler tarafından hemen “iç düşman” safına yerleştirildi.
Siz bir “Türk” yazar mısınız, o halde adınızın önünde “Yazar” kimliğiniz yerine önce “Türk” kimliği olmalı!
Biz sıradan insanlar için de aynı durum söz konusu, önce “Türk” üz. Hatta diğer etnik kökenlerden, diğer dinlerden olsak bile önce “Türk” üz. Anayasa bile böyle söylüyor. Eğer Türk vatandaşı isen anayasal statüde kendine yer bulabiliyorsun.
Öykedir milliyetçilik; her an bir düşman üretir ki ideolojisini sürdürebilsin. Halbuki milliyetçilik dünyanın hiçbir yerinde hiçbir tarihte huzur sağlamamıştır, aksine hep şiddetin, savaşların ana nedeni olmuştur…Her an bir “dış düşman” veya “iç düşman” üretmiş, bu kalıpların içine de o dönemde kimlerin konulacağına karar vermiştir. Orhan Pamuk da, bu zihniyetin hışmına uğramış bir yazardır.
Her yazarın melankolik bir yapısı vardır. Gerçek yazar, günle birlikte kaybolmayacak olanı yazabilen, hissettirebilen, düşündürebilendir. Kimi yazar melankolik yapısını aydın kimliği ile birleştirir, bir potada eritir, insanlara ulaşarak onların önünü açar. Kimi Orhan Pamuk istemezükçülerinin ağızlarına sakız yaptığı gibi sadece roman yazsın, politikaya bulaşmasın, melankolik takılsın, Türklüğe laf etmesin diye kazan kaldırmaları da, evrensel değil, dar kalıplarda milliyetçi reflekslerle düşünmelerinden kaynaklanır.
Türk bir yazar mısın, öyleyse mesleğine ihanet etmelisin ama Türklüğe asla… bu düşünceyle kovduk Orhan Pamuk’u, ama O, Nobel Edebiyat ödülüne layık görüldü. Bu ödülden sonra bile, “dış düşman” kalıbını devereye sokup, Pamuk’a “emperyalist güçlerin yazarı” sıfatını yapıştırdılar. Böylesine ilkel, böylesine içe kapanık, böylesine kendinden başkasını sevmeyen bir zihniyet bu!
***
Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, Amerikan PBS televizyonunda ünlü sunucu Charlie Rose'un sorularını yanıtlarken, Türkiye hakkında ilginç görüş ve tespitlerde bulunmuş…Neler söylemiş?
- “Mustafa Kemal Atatürk'ün çağdaş medeniyetlere ulaşma hedefine ihanet edildiği düşüncesinde degilim”…
Devletin ideolojisi yani Kemalist ideloji, bizzat kendisi çağdaş medeniyetlere ulaşma hedefini engelliyor, nasıl mı? Mustafa Kemal’in ilke ve inkilaplarını bizzat dogmatik kalıplara sokarak, bırakılan mirasın bilim ve akıl yolu olduğunu görmezden gelip, Mustafa Kemal’i politik tek tipleştirme ideolojilerine alet ederek. Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaş medeniyetlere ulaşma hedefine bizzat Kemalistler balta vuruyor, Sayın Orhan Pamuk.
- “ Ak Parti, önceki yönetimlere göre daha dindar politikacılardan kurulu, ancak ülkenin daha dindar bir yapıya doğru gittiğini sanmıyorum”…
Ak Parti, kim ne derse desin “din” eksenli bir parti, ancak içinde sol liberalleri, milliyetçi muhafazakarları, Kürt kökenlileri de barındıran ama tüm bunları merkezde toplamayı başarabilmiş bir parti. Ülkenin daha dindar bir yapıya gitmesi dünyada bulunduğumuz konjonktür gereği zaten mümkün değil, Ak Parti bile bunu yapamaz, ancak herkesin dinini “özgürlükler” başlığı altında özgürce yaşaması gerektiği görüşlerinde AK Parti’yi samimi bulmuyorum. Daha pek çok konuda çifte standartlı olduğunu da düşünüyorum. ‘Ülke dindar bir yapıya gidiyor’ kodlaması da yine Kemalist ulusalcıların pompalamasından başka bir şey değil.
- “Ergenekon davalarını ciddiye alıyorum”…
Derin devleti, bu ülkenin halkı da ciddiye alıyor, o yüzden Ergenekon mafyası, PKK ve bir kısım medya, Erkenekon davalarını sulandırma çalışmalarına el birliği ile devam ediyorlar ya. Darbe teşebbüsü suçlarını işleyenlerin bu Egenekon zihniyetinden ayrı değerlendirilmesi mümkün müydü? Elbette yargılanmaları iyi bir gelişme ancak derin devletten hesap soracak savcı bile görevden alındı, şimdi de CHP’nin içine derin devletin ana kimliklerini yerleştirme çabasındalar. Boşuna mı Baykal’ı bir kasetle devre dışı bıraktılar. Ancak AK parti şu an seçim telaşında, Ergenekon davalarını ciddiye alma durumundan vaz geçtiler sanırım! Ya da yine bir yerlerde bir mutabakatlar yapıldı. Derinler yine iş başında, Sn. Pamuk.
- “Türkiye'de laikliğin gerilediğini düşünmüyorum”…
Bu konuda artık o kadar sündürüldü ki, laikliği içki içebilmekle eş değer gören bir toplum kesimi halen var. Bunlara sekülerizm desen ne anlayacaklar, demesen ne olacaklar?
- “Türkiye'de ordunun gücünün azaltılmış olmasından mutluyum. Bu Başbakan'ın en başarılı olduğu konu”…
Bence yanlış…Ordunun gücünün azaltılması değil de askeri vesayet sisteminin sona erdirilmesi, yani askerin siyasetten elini çekip kışlasına dönmesi demek daha doğru olacaktır, ancak bu konuda Başbakan’ın bir başarısını görmüyorum, bir başarı var ise ortada- ki kısmen başarı diyelim, bu başarı tek kelime ile Alper Görmüş’e aittir. Evet, sadece bir gazeteci, bir yazar Alper Görmüş ancak yıllardan beri cesaretle bu konunun üstüne gitmiştir ve halen de gidiyor. Taraf gazetesinin de bu konuda başarısı inkar edilemez bir gerçektir. Başarının Başbakanla hiç alakası yoktur. Hatta zaman zaman mutabakat bile yapmıştır, yapmaktadır, kendi iktidarlarının selameti için!
- “ Gazetecilerin tutuklanması ise kabul edilemez.'…
Herkes aynı şeyi söylüyor da, kim içten kim yalancıktan belli değil. İktidarda kim olursa olsun, hangi siyasi düşünceden olursa olsun, illaki yasakları ve cezalandırmaları tek yönetim biçimi olarak kabul ediyor. Bir nevi iktidar hastalığı olsa gerek.
- Başörtülü kadınların sayısı kriter olmamalı.”…
Alakasız bir söylem ya da yukarıdaki bazı söylemler içinde yer alması gerekiyor. (Ya da ben sıkıldım artık bu konudan) . Neye göre kriter, ne için kriter?
- “Ülkemi seviyorum.”…
Ülkesini sevmek için illaki milliyetçi olmak gerekmiyor. Gerçeklerin üzerine giden, araştıran, aydınlatmayı görev bilmiş her birey ülkesini ve insanını seviyordur. Ancak bazıları var ki ülkeyi çok seviyor görünüp, bu memleketin altına habire odun tıkmaktan geri kalmıyorlar.. Dünyaya en yüksek bayrak direklerini dikmek değildir memleket severlik!
***
Yalnız anlayamadığım bir durum var;
Orhan Pamuk, en son 2007’de konuşmuştu sanırım, Franfurt Kitap Fuarında…“Devletin yazar ve kitap cezalandırma alışkanlığı hala devam ediyor. Benim gibi pek çok yazarı susturmak, sindirmek için kullanılan TCK’nın 301. maddesi yüzünden yüzlerce yazar ve gazeteci şu anda mahkemelerde yargılanıyor, mahkum oluyor” demişti.
Yıl 2011, aradan 4 yıl geçmiş, Türkiye’de o kadar önemli olaylar, o kadar hızla yaşandı ki…
Siz bugüne kadar neden sustunuz Sn. Orhan Pamuk? Neden bugünü beklediniz konuşmak için, gerçekten anlayamadım.
Edebi kişiliğiniz ile aydın kimliğinizdeki bütünleşmenin kesintiye uğramamasını beklerdim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder