Bir türlü demokratikleşemeyen Cumhuriyetimizin kuruluşunun 86.yılını kutluyoruz.
En yalın tanımı ile Cumhuriyet; " doğrudan ya da seçtiği temsilciler aracılığıyla halkın, egemenliği elinde tuttuğu yönetim biçimi" dir. Ancak geçen 86 yıl göstermiştir ki; demokrasinin doğru işlemediği ve de yeterli olmadığı bir sistemde halkın egemenliği de fazlaca bir anlam ifade etmemektedir. Cumhuriyet ile demokrasi aynı şey değildir. Demokrasi, cumhuriyetin baskın ilkesidir.
1923 ten 1945‘e kadar, cumhuriyetin demokrasi ilkesinin geçerli olmadığını görüyoruz. Cumhuriyet Halk Fırkası dışında başka bir parti yoktu ve çoğulcu bir demokrasi söz konusu değildi. Tek parti ve tek adam iktidarı ile otoriter bir cumhuriyet dönemi yaşanmış, devletin ve iktidarın niteliği, Cumhuriyetin Kurucusu Mustafa Kemal’in asker şahsiyeti ile bütünleşmiştir. Bu bütünleşme ve devletin asker niteliği günümüze kadar da kısmen değişerek özünü korumuştur. “Askeri vesayet sistemi” derken de bu ifade edilmektedir.
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren 24 yıl, ülkeyi tek parti olarak yöneten Cumhuriyet Halk Fırkası (sonraki adı Cumhuriyet Halk Partisi) ‘nın da altı oklu sembolle ifade edilen ilkeleri içinde “demokrasi” yoktur. (CHP’nin ilkeleri – cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik, inkılapçılık). Teoride demokratik ancak pratikte demokratik olmayan bir devlet yapısı ve iktidarı ile halkın devleti denetleme mekanizması haliyle işlerliğe kavuşmamıştır. Devlet halk için var olması ve halkın hizmetinde olması gerekirken tam tersi halkın üzerinde, ordusu, siyasileri ve bürokratlarından oluşan seçkin ve elitlerden kurulu, ceberrut devlet modelinde kalmıştır. 1923 te kurulan Cumhuriyet, çok partili döneme geçiş ve seçimlere rağmen fazlaca değişmeden, 3 askeri darbe ve muhtıralarla kesintiye uğrayarak ve darbeler ürünü anayasaları ile “demokrasisi eksik” bir cumhuriyet olarak günümüze kadar gelmiştir.
Demokrasiden yana zayıf ama baskı ve dayatmacılıktan yana güçlü, askeri yanı ağır basan devlet yapısı ve darbe ürünü bir anayasa ile gelinen Cumhuriyetin 86. yılında halen insan hak ve özgürlüklerinin tesis edilememesi, korunamaması, silahlandırılmış bürokrasinin sivil denetime tabi tutulamaması gibi problemler ve bunların doğurduğu olumsuz sonuçlarla uğraşmaktayız (Ergenekon, irtica ile mücadele eylem planı, Kürt sorunu, yolsuzluklar v.b). “Seçkin ve yerleşik güçler” in, seçilmiş temsilcileri baskı ve tehditlerle yıldırarak iş yapamaz hale getirebildiklerine şahit olmaktayız.
Bu “oligarşik cumhuriyet” anlayışının en önemli ayaklarından birisi de siyasi partilerdir. Oligarşik bir düzende örgütlenmişlerdir ve halkın tercih ve taleplerine göre değil “seçkin ve yerleşik gücün” istekleri doğrultusunda hareket etmektedirler.
Cumhuriyetin 86.yılında halen en önemli problemlerimizden biri de devletin ekonomiye müdahalesinin azami düzeyde devam ediyor oluşudur. Devletin ekonomik egemenliği, devletin yasak koyuculuğunu da pekiştirmektedir. Bu durumda devletin küçülmesi, vergi veren halkın verdiği verginin akibetini araştırması ve yanlış uygulamalara engel olabilmesi de olanaksız hale gelmektedir.
Kronik probemlerimiz olan; işsizlik, gelir dağılımı arasında uçurum, giderek yoksullaşan geniş halk kesimleri, açlık sınırında hayata tutunmaya çalışanlar, eğitim kalitesi, sağlık ve sosyal güvenlikteki ciddi yetersizlikler, demokratik hak ve özgürlükler, insan hakları ve en kötüsü toplumsal barıştan gitgide uzaklaşma, tarihin hiçbir dönemimde görülmemiş boyutda Türk-Kürt kutuplaşması, terör belası, çeteleşme ve derin devlet yapılanması, dış güçlere bağımlılık gibi pekçok sorunla Cumhuriyetin 86. yılını karşılıyoruz.
Türkiye’nin bu kronik problemleri çözmesinin yolu güçlü bir demokrasi ve değişimden geçiyor.
Devlet küçülmeli, ekonomik egemenliğini bireylere paylaştırmalı, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri için gereken ciddi adımlar cesaretle atılmalı, devlet ceberrut değil halkının hizmetinde, halkı için var olduğunu bizlere inandırmalıdır.
Ordu siyasetten elini çekmeli ki böylelikle daha az yıpranacak ve gerektiği gibi saygınlığını koruyabilecektir, sistem üzerindeki askeri gölgeyi silmelidir. Ordunun "hukuka üstünlüğü" yoktur, bunun artık kabullenilmesi gerekiyor.
Demokrasinin olmazsa olmazı, hukukun üstünlüğünü herkes kabul etmeli, hukuku bağımsız kılmak devletin asli görevi olmalı ve bireyler de hukukun üstünlüğüne mutlaka inanmalıdır.
Ve nihayet; Cumhuriyetin 86. yılına girerken, demokratik, vatandaşlık haklarının kimliklere ve ideolojilere göre ayrıştırılmadığı, devletle bireyin barışık olduğu tertemiz, sivil bir anayasa elzemdir.
Ve TÜRKİYE; tüm bu değişimleri sağlayabilecek kadar güçlüdür. Yeter ki; aramıza kin ve nefreti sokmayalım, bir diğerimize sevgi ve saygıyı çok görmeyelim. Biz başarabiliriz.
Cumhuriyet, Cumhurundur…kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder