1930 lardan beri dayatılan resmi ideloji, kendi dibini de çıkardı…vesayetçi asker-bürokratik devlet sisteminin dibi çıktı. Bugünün Türkiyesi’nde gelinen son nokta budur…
Toplum mühendisleri, topluma resmi devlet ideolojisini empose edebilmek, toplumun kendi iradesi dışında yönlendirebilmek için öyle bir çimento kardılar, öyle bir bina inşa ettiler ki, şimdi dibi sallanan, çivileri her bir yana dağılmış ucubet bir bina, eğreti ve içinde yaşaması tehlike arzeder bir halde orta yerde duruyor.
Binanın içinde yaşayan toplum da korku ve güvensizlik içinde, mutsuz ve umutsuzluktan birbirlerine düşman halde ve bir diğerinden nefret ederek yaşamlarına devam ediyor. Halbuki suç; içinde yaşayanlarında değil, binayı bu hale getiren toplum mühendislerinde!
Toplum mühendisleri sadece toplumu birbirine düşürmekle kalmadılar, devletin de dibini çıkardılar!
Bu, kendini her an toplumu yönlendirmeyi görev bilmiş toplum mühendisleri şimdi birbirleri ile iktidar savaşına girdiler…Eğreti bir binanın sahipliliği savaşı bu!...ne kadar akılcı değil mi? Ben kimim ki toplumu kendi değerlerimde birleştireceğim diyen yok, aslında bu beceriksiz toplum mühendislerinin toplumdan haberleri bile yok.
Can Dündar, bugün Milliyet gazetesindeki köşesinde, devletin dibinin çıktığından söz etmiş.(Can Dündar - "Al sana açık toplum!" - Milliyet 17.11.2009)
Diyorki “Neredeyse pornografik bir teşhir kampanyasıyla karşı karşıyayız. Dip neresiyse oraya yaklaşmışa benziyoruz. Sevinilecek bir gelişme sayılabilir, ancak unutulmamalı ki, bizim “saçılım”, bir demokratikleşme hamlesinin neticesi olarak değil, bir “iktidar savaşı”nın uzantısı olarak geldi gündeme...O yüzden de savaşın taraflarının aralarında uzlaşıp tırnaklarını içeri çekme ihtimali her zaman var. Oysa o tırnakların içeri çekilmesi değil, derhal kesilmesi gerekiyor. Yani ateşkese değil, silah bırakmaya ihtiyaç var…Devletin dibi çıktı.İrin ortalığa aktı.Temizlemezsek pislik içinde yaşar gideriz”.
Öyle ya, devlet kurumlarının iktdarda güç kazanma ve toplumu yönlendirme hamlelerini bir bir izliyoruz. Biri açılım derken, diğeri hemen başka bir arguman buluyor, örneğin “telekulak” diyor. Biri “Ama Albay da bak böyle yapmış” diyor, diğeri “sen şu kişiler de bak diyip andıçlıyor”. “Siyasete bulaşma artık” denildiğinde “sen yargıya bak” dercesine bir diğer hamle geliyor. Her gün yeni bir ihbar mektubu ortaya çıkıyor…
Devletin kurumları birbirini deşifre ediyor, hani derler ya ortalık “pazar yeri” gibi, devletin kurumları karmançor. Bina sallanıyor, içindekiler de sadece seyrediyorlar!
Toplum mühendisliği artık iflas etti, ama 1930 lardan beri değişmeyen zihniyet sahipleri, toplum mühendisliğinin iflas ettiğinin farkında bile değiller. Öyle bir aymazlık ki bu; tüm toplum değişirken, bu toplum mühendisleri hala kendi güç ve ayrıcalıklı konumlarını korumak adına dibi çıkmış bir bina için “senin, benim kavgası” na devam ediyorlar.
Bu bina artık sallanıyor…çivileri her bir yere dağılmış, üstüne basan toplumun ayağına batar hale geldi. Suç önce kendimizde, dışarılara bakmaya ne gerek var. Kabahati dışarıdan önce kendimizde arayalım. Değişen dünya koşullarına, kuramlarına ayak uyduramayan, askeri ve bürokratik devlet kurumlarının bugüne kadar yaptığı toplum mühendisliği bu topluma en büyük zararı vermiştir.
Bu pislik içinde yaşamaya devam mı edelim?
Türkiye, bu kifayetsiz ve bir o kadar da ceberrut toplum mühendislerinin elinde heba mı olsun?
Karar sizin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder