“12 Eylül’den 28 yıl sonra bile değişmeyen bir zihniyet, kana susamış, solcu öldürmeye and içmiş bir zihniyet…Türkiye’nin kirli insan hakları sicilinde tekrar yeni kapkara bir leke…sonucunda suçlu (lar) 3-5 ay ceza alırlar, görevden men edilirler. Sahi kasten ve bilerek adam öldürmenin cezası ne idi Türkiye’de? Utanıyorum, insanlık adına utanıyorum, 12 Eylül bitti diyebilir miyiz?” …demiştim,
Engin Ceber, işkence ile gelen ölüm ve yola devam Türkiye!
başlıklı yazımın sonunda. "Kim bu halen işkence ile insan canı almaya and içmiş, insan kanına susamış 12 Eylül bozuntuları? Kim bu insanlığın utancı cinayeti kasten işleyen vahşi(ler)?” diye de sormuştum.
Engin Çeber, 29 Eylül’de haftalık Yürüyüş Dergisi’ni 4 arkadaşı ile birlikte İstinye’de dağıtırken gözaltına alınmış, Önce İstinye Karakolu’nda işkenceye uğrayarak darp edilmiş, tutuklanmak üzere gönderildiği Metris Hapishane’sinde dövülerek işkenceya devam edilmiş ve 10 gün için de beyin kanamasından ölmüştü…Engin Çeber işkence sonucu ölmüştü, yani katledilerek öldürülmüştü. Gençlerin darp edildiği, İstinye Devlet Hastanesi tarafından resmen raporlanmış, hastane raporlarında, karakolda dövülen gençlerin, omuz, kol, sırt ve boyunlarında morluklar ve şişkinlikler olduğu ortaya çıkmıştı.
Türkiye, 1980’den beri sistematik hale getirdiği işkenceler ve işkenceci lekesiyle yine yoluna devam mı edecekti yoksa insanlık onuru işkenceyi yenecek, işkencecilerden hesap sorulacak mıydı? Türkiye’de bir ilk yaşandı ve zamanın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin, özür dileyerek, işkencecilerin en kısa zamanda açığa alınıp adalete teslim edilerek yargılanacağını duyurdu. Çeber’in ailesi, basın, Türkiye İnsan Hakları Vakfı ve İnsan Hakları Derneği tarafından güçlü bir kamuoyu oluşturularak işkencecilerden hesap sorulması istendi. İşkenceciler adalete teslim edildi.
Ancak hep şüphe içindeydik…acaba her zaman yapıldığı gibi usulsüz doktor raporları ile işkenceciler birkaç ay ceza alıp işkencelerine devam mı edeceklerdi, Engin Çeber’in kanı yerde kalacak mıydı? Türkiye’nin karakollarında ve cezaevlerinde her gün yüzlerce Çeber, sonu ölümle bitmeyen bir şekilde ve çeşitli derecelerde işkenceye maruz kalmaya devam mı edeceklerdi? Devletin şimdiye kadar sürekli “münferit” olaylar diye nitelendirdiği acak sistematik hale gelen işkenceler nedeniyle Türkiye, “işkenceci TC” lekesi ile dolaşmaya devam mı edecekti?
Engin Çeber’e işkence davanın ilk zamanlarında davayı sulandırma gayretleri yine görülmüş olsa da bu sefer beklenen olmadı. Güçlü bir sivil insiyatifin etkisinin ne kadar önemli olduğunu gördük ve Engin Çeber’in işkence ile ölümünden birinci derecede sorumlular davanın sonucunda müebbet hapis ile cezalandırıldılar…bu da Türkiye’de bir ilkti!
Türkiye, işkence ile imtihanında ilk defa sınıfta kalmadı…
12 Eylül 1980 askeri darbesi ile birlikte Türkiye dünyanın en işkenceci ülkeleri arasında madalya alabilecek bir konumdayken nihayet tam 30 yıl sonra Türkiye ilk defa “insanlık onurunu işkenceyle ayaklar altına almadı”…Bu ilke Engin Çeber’in işkence ile ölümü pahasına ulaşılabildi...insanlık onuru Engin Çeber'e iade edildi.
Polis emniyet merkezlerinin ve cezaevlerinin hepsini asla aynı kefeye koyamam, çünkü biliyorum ki tutuklunun durumuna üzülen ve hatta göz yaşı döken polis memurları ve gardiyanlar da var bu ülkede…ileri görüşlü, görevini asla suistimal etmeyen, tutukluya bile güven veren görevlilerin de çok olduğunu biliyorum…
Umarım Türkiye, bir gün “işkenceye sıfır tolerans” konumuna da gelir…
1 yorum:
Duyarlılığınız ve gösterdiğiniz uygar tavır nedeniyle kutlarım, selamlar.
Yorum Gönder