Demokrasi iki ileri bir geri, mehter marşı ile yürümeye devam ediyor. Tortulanmış ve katı bir balçık haline gelmiş vesayet sistemini, birey odaklı değil devlet merkezli yapılandırılmış bir sistemi zamanın ruhuna adapte etmek, evrensel demokrasinin kurallarını işlerliğe kavuşturmak hiçte kolay değil…üstelik Türkiye gibi ne sosyal ne de siyasal alt yapısı henüz oturmamış bir ülkede.
YSK, bir yargı kuruluşu…Bağımsız Kürt milletvekili adaylarını veto etti, adaylıkları bir kanun maddesine göre bir anda iptal edebildi. Yüzde on seçim barajı nedeni ile meclise girmesi mümkün görünmeyen ve bu yüzden bağımsız olarak öne sürülen adayların kesinleşmiş terör suçları nedeniyle milletvekili olamayacağını bildiriyor.
Kanuna göre karar doğru…ancak hukuka göre yorumlandığında, mevzuatlar ve geçmişteki uygulamalara bakıldığında, suçu sabitleşmiş ve hapis cezası almış olmasına rağmen meclise girmiş milletvekilleri yok mu? Üstelik adaylığı iptal edilenlerden bazıları daha önce milletvekilliği yaptı.
İptaller “kanuna uygun ama hukuka aykırı” gibi bir sonuç çıkıyor ki bu da mecvut yargı sistemimizin “duruma göre” karar aldığının en son örneği.
Tepkiler üzerine “memnu hakların iadesine ilişkin” mevzuat akla geliyor ve bu belgenin ibrazı ile milletvekili adaylıklarının kabul edilebileceği belirtiliyor. İptal kararından önce bu belgeler istenemez miydi?
Ciddi bir devlet ve yargı sisteminde bu tip olaylar olabilir mi? Olmamalı ama burası Türkiye diyorsunuz. Yargı sistemi kendini böyle böyle yıprattı. Bireyin değil, devletin yargı sistemi olunca her konu devlete göre yorumlanıyor, birey hak ve özgürlüklerine ilişkin olarak değil.
İşte vesayet sistemini demokrasinin doğal işleyişine çekmek bu nedenle çok zor. Kanun emrediyor ancak mevzuatlar siyasetin gidişatına göre yorumlanıyor! Mevzuatları özgürlükçü zihniyet ile yorumlamadığınız sürece, devletin kendine göre demokrasi anlayışı ile ancak iki ileri bir geri gidiliyor. Katedilmesi gereken yol da haliye uzuyor. 80 yıldır hala aynı yolu yürüyoruz!
Türkiye’de hukun temeli sadece devleti ayakta tutmaya yetiyor, insanı değil...İşte bunun için acilen özgürlükçü ve birey odaklı bir anayasaya ihtiyaç var.
BDP ise milyonlarca lira harcasa yapamayacağı bir reklamı, YSK sayesinde yapmış oldu. Tıpkı AK Partinin 367 rezaleti sonrasında rüzgarı kendi yönüne çevirmesi gibi bir fırsatı yakaladı. Bir anda “dağ hevesi” depreşti, “madem ovada siyasete izin verilmiyor” havasına anında girdiler.
Kesinlikle BDP’ye destek olunmalı, vatandaşın tercih hakkını engelleyenlere demokratik tepki verilmelidir. Ak Parti işine gelmediğinde “yargı kararıdır” diyerek işin içinden sıyrılamaz. “Büyük Türkiye” vadediyorsanız önce demokrasi!
YSK’nın bu kararı ve iktidarın bu karar karşındaki tutumu Kürt sorunu için yeni bir turnosol etkisidir. Kürt sorunu vardır, bu sorunu “kürt kardeşlerin meselelerine” indirgeyen bakış açısının hemen ardından devreye giren YSK kararı ise şaibeye elbette yol açacaktır.
Seçimlerin meşruiyetine gölge düşürmeye çalışanlara, Kürt sorunun çözülmemesi için Türkiye’nin önünü her fırsatta tıkayanlara, tüm bu ciddiyetsizliklere ve saçmalıklarla tepki gösterirsek demokrasi de mehter yürüşü olmaktan çıkar ve yol daha hızlı katedilebilir.
Adaylıkları engellenenler, “memnu hakların iadesine ilişkin” belgeyi ibraz ederek adaylıklarını kabul ettirseler dahi YSK'nın ciddiyetine büyük bir gölge düşmüş oldu.
Bu anlamda YSK’nın kararını ciddiyetsiz ve AK Parti’nin konuya yaklaşımını da yetersiz buluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder