“Artık büyüyoruz maşallah, devamı gelir inşallah” diyeceğiz…ama! İşte bu “ama” lar biraz tedirgin ediyor. Zira büyüyor muyuz yoksa ısınıyor muyuz, eğer fazla ısınırsak yanar mıyız, şişersek patlar mıyız, tam kestiremiyoruz.
Dünyada yaşanan sıkıntılara rağmen 2010 yılında yüzde 8.9 oranında ekonomik büyüme gerçekleştirdik. İktidar bile bu kadarını beklemiyordu. 2010’da Avrupa’nın en hızlı büyüyen ülkesi olduk. Milli gelirimiz de arttı, yeniden 10 bin doları bulduk. Gerçi sokaktaki insan bunu hissedemiyor, ‘ne geliri kardeşim, öldük bittik, kıt kanaat geçiniyoruz, hani nerde bu kadar para’ diyor, haklı da.
Büyümekle kalkınmak, refaha ulaşmak aynı şey değil…Büyüme dengeli bir şekilde sürdürülebilirse, cari açık risk olmaktan çıkarsa, işsizliğin çözümü için yapısal adımlar (yirmibeş senedir daha atılmadı) atılırsa bir anlam ifade edecek. Rakamlarla büyümek güzel hoş ama… işte bu amalar bir bir sıralanıyor…
Türkiye zenginlik ve istihdam yaratacak nitelikte büyümüyor. Sosyal ve kültürel anlamda yaşam koşullarında çok göz alıcı değişimler yaşanmıyor. Örneğin çocuklar sokaklara düşüyor, boşanmalar artıyor, sosyal yapı halen çok zayıf. Ekonomiyi güçlü kılacak olan bireylerdir. Eğitimli, kaliteli iş gücüdür. Mutlu insanlardır. Böyle güllük gülistanlık bir durum var mı şu anda Türkiye’de? Mutlu azınlıklar var sadece, çoğunluk “eh işte allaha çok şükür, idare ediyoruz” şeklinde yaşıyor, idare edebildiğine şükrediyor. Yüzde 12 ise açlık sınırının altında yaşıyor.
Son yaşanan ekonomik krizin ardından teşvikler artırıldı, özel sektör biraz ivmelensin ki üretim yapsın, istiihdam yaratsın, iç piyasaya dinamizm gelsin diye. Özel sektör hareketledi, üretim artttı ama nasıl arttı? Hammadde yani üretim için gerekli ara mallar ve ana girdi olan enerjinin yüzde 70'ini dışarıdan ithal ederek. Çünkü dolar ucuz, TL pahalı, ithal etmek daha ucuza geliyor. Bu sefer ne oldu, ithalat ihracatı aştı, dış ticaret açığı büyüdü. Cari açık ikiye katlandı, üretimin yapısı bozuldu.
Şimdi ithalata dayalı üretimle büyüyen bir ekonomi büyüyor mudur, yoksa ısınıyor mudur? Üretim yapabilmek için yerli kaynaklar geliştirilemiyorsa, ar-ge ağırdan alınıyorsa, biz hiçbir malı ucuza üretemeyiz. Yüksek vergi oranları da cabası, vergi siteminde yıllardır aynı hengame yaşanıyor.
Sıcak para riskine girip, dışarıdan yatırımcı bulmaya çalışıyoruz, ama bir de bakıyoruz ki, sıcak para gelip, spekülatif hareketlerle parayı kazanıp geldiği yere geri dönüyor, gelen yatırıma gelmiyor. Bu defa Merkez Bankası sıcak para girişini dengelemek için bir dizi önlem alıyor, doğru da yapıyor ama bu sefer para politikaları ve mali dengeler bozuluyor. Çünkü ekonomi öyle bir şey ki, bir tarafı düzelteyim derken, diğer taraf çok hızla tahrip olabiliyor.
Dünyadaki değişimlere hızla ayak uyduruyoruz, ama öyle bir an geliyor ki, üretim yapalım derken dış tüccarları zengin etmişiz, içeride değişen bir şey yok…ileriki yıllarda dış dünyaya satabileceğimiz hangi yeni ürün var, nasıl bir inovasyn politikası izleniyor bilmiyoruz. Bu gidişle satacak bir şey bulamayacağız, zira dünyada ekonomik düzen git gide farklı bir boyuta giriyor.
Sanki iki ayrı Türkiye var gibi, değil mi? Bir yandan seviniyoruz , “ekonomi yüzde 8.9 büyüdü” diyoruz ama, şu amalar bir türlü bitmiyor. Bu estirilen bayram havası sürdürülebilir mi, onu da bilmiyoruz.
Ekonomi büyüyor mu ısınıyor mu henüz anlayamıyoruz… Seçimlerden sonra belli olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder