Biraz ağırdan alsak diyorum, yavaşlasak…Ne bu sürat , 7/24 ha babam de babam koştur dur.
Bir hesaplayın bakın, görün…çalışmak, uyumak, yollarda geçirilen süreler, yemek yemek, banyo, tuvalet, evli iseniz aile ile ilgilenmek v.s… kaç saatinizi alıyor biliyor musunuz? Tam tamına 20 saat!
Bir gün içinde yaşadım diyebilmek için sadece 4 saatiniz var! Yani kendinizle, duygularınıza baş başa kalabileceğiniz sadece 4 saat...
Bu kısa süre içinde seveceğiz, sevişeceğiz, insani duygularımızı yaşayacağız, hüzünleneceğiz, sevineceğiz, ağlayacağız, güleceğiz…
Gezeceğiz, belki bir arkadaşımızla buluşup bir yerlerde bir şeyler yiyip içip sohbet edeceğiz…
Yarın için planlar yapacağız, hayal kuracağız...
Sağlıklı olmak için neler yiyeceğimize karar vereceğiz, illa ki spor yapıyormuş gibi yapacağız...
Daha Zülfü Livaneli’nin ‘Serenad’ ını okuyacağız…
Memleket meselelerini konuşacağız, ekonomiyi ve onun yanında bonus olarak demokrasiyi kurtaracağız…
İnsanlık için kafa patlatıp çözümler üreteceğiz, barış için yırtınacağız...
Sonra bunları oturup blogda yazacağız, nasıl bir başlık atarsak çok tıklanırızı düşüneceğiz (içeriği kim takar), yazılara yorum yapacağız, blog kavgalarını takip edeceğiz, egolarımızı balon gibi şişireceğiz, gazı bitenlere gaz vereceğiz!
Bitmez bu gelecek zaman çekimi ceğiz, cağızlar.
Topu topu 4 saat, ne yapacağımızı şaşırmadan belirlemek ve uygulamak için topu topu 4 saat. Hangi birini sığdıracağız bu 4 saatin içine? Nasıl sığdıracağız?
Vallahi sihirbazlık gibi bir şey bu !
Ve ertesi 24 saate sağlıklı ve mutlu başlayabilmek, yeni bir 4 saat kazanabilmek için kronometreyi sıfırlayacağız.
Bilim adamları habire çalışıyorlar, ebedi yaşamın formülünü bulma derdindeler, hücrelerin ölümüne nasıl engel oluruz diye kafa patlatıyorlar. Daha uzun, sağlıklı ve yaşam dolu bir hayata olanak sağlamak için uğraşıyorlar.
Onlar uğraşa dursun, ya biz ne yapıyoruz? Dört nala koşuyoruz, illaki sonumuzu yakalamak istercesine.
Ne tezat !
Gün be gün tükendiğimizin farkında bile değiliz.
Yaşantımızdan, birbirimizden eksiliyoruz, kendimizi azaltırken tüm ilişkilerimizi de tüketiyoruz…ruhumuzdaki kaoslar, bedenimizdeki huysuzluklar, çevremizdeki huzursuzluklar !
Hayatı artırmak yerine azaltmak için gelmişiz dünyaya sanki…ucu ucuna yaşamaya alıştık, hep günü kurtarma telaşındayız. Dünden bahsederken sanki tarih öncesini anlatıyoruz.
Evlerde kadınlar feri kaçmış gözleri ile bir o yana bir bu yana koşuşturuyorlar…
İş yerinde kafası kızmış adamın evine geri dönmesi yüz yıllarını alıyor…
Yan odada bilgisayarının başında oturan genç kapısını kilitliyor ailesine, tüm dünyaya...
Köylü toprağına azalıyor, kentte çoğalacağını sanıyor…Kentli dar sokaklarda kayboluyor, nefes alamıyor…
Kendimize, ailemize, topluma azalıyoruz…
Yaşamanın kendisi, özü ne kadar çok halbuki.
Bilim adamları insan ömrünü uzatmaya çabalıyor…insan daha uzun yaşasa ne olacak ki yaşamı bu kadar tüketmeye uğraşırken.
Beyhude çaba!
İşte o yüzden, aheste çek kürekleri, mehtap uyanmasın…bi yavaşlayalım, bi sakinleyelim, bi kendimize gelelim…
Bir de bakmışız ki bir gün artık kronometre durmuş, çalışmıyor !
O "4 saat" te yok !
Hadi bakalım, yavaştan yavaştan oyumuzu kullanmaya gidelim…
İyi pazarlar, hepinize...yavaş olun yavaş, ağırdan alın biraz, tabakhane ağzına kadar dolu zaten :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder