26 Tem 2009
Kemer sıkmaya alışkınız, ama!
Ayağını yorganına göre uzatmayan devletin, siyasi ve sosyal politakalarındaki tavizler ile yerel seçim harcamaları için kesenin ağzını vara yoğa açması sonucunda bütçesi açık vermeye başladı. Bir de üzerine küresel krize karşı önlemler, teşvik uygulamaları da eklenince bütçe alarma geçti. 2009’un ilk altı ayında bütçe açığı 24 milyarı buldu, anti-kriz uygulamalarını da hesaba katarsak bu yılın sonunda bütçe açığının 60 milyara dayanacağı öngörülüyor.
Devlet, küçülen ekonomi sonucu azalan gelirlerini artırmak için 37 maddelik zam listesi hazırladı. İğneden ipliğe zam geliyor.
“Krize karşı devletin reel sektörü teşvik etmesi çok da kötü bir şey değildir ancak bu korumacılığın kamu harcamalarının üzerine çok yük bindirerek ekonomiyi daha da hantallaştırması tehlikesi de yok değildir. Teşvikler veya korumacılık, yatırıma ve istihdama yönelik ve akılcı kriterlerle yapıldığında, üretimi destekleyip, iç talebi canlandırıp, rekabeti artırıcı unsurlar ön plana alındığında kısa dönemde olmasa da uzun dönemde fayda sağlar” demiştik.
Şimdi hem iç talebi canlandıralım hem de zamları peşi sıra dizelim…nasıl olacak bu iş? Demek ki her krizde umudu devlete bağlamak doğru değilmiş. “Hem devlet baba kesenin ağzını açsın, yandık bittik” deniliyor, arkasına zamlar gelince, vergiler artınca “yine mi kemer sıkacağız?” diye oflamalar puflamalar başlıyor.
“Kar yaparsam kendi cebime zarar edersem devlet zararımı karşılasın, bir an önce IMF ile anlaşsın” anlayışı işte bu zamları getiriyor.
Öyle ya; devlet bütçe açığını nasıl kapatacak?…ya karşılıksız para basacak, ya borçlanacak, ya da gelirlerini artırmanın yollarını bulacak. Açıktan para basmanın korkunç sonuçlarını 30 yıl yüksek ve kronik enflasyon olarak yaşadık. Para basmak çözüm olmuyor, o zaman IMF ye borçlanacağız, bilmem kaçıncı kuşağa yine faiz ve borç yükleyeceğiz…IMF de bize parayı kara kaşımızın gözümüzün hatırına vermiyor ya!
Bütçe açığını kapamanın en doğru yöntemi, devletin gelirlerini artırmak ancak bunu yaparken de toplumsal adaleti göz önünde bulundurmak, mali disiplini elden bırakmamak, ayağını yorganına göre uzatmak olmalıdır.
Bütçe açığının yükünü zaten işsizlikten ve yoksulluktan bunalmış kesime yüklersen, teşviklerini üretime yönlendiremezsen, mali disiplinin sağlanması da kısır döngü ile yine güme gider.
Ancak kararlı bir şekilde mali disiplin ile üretim arasındaki denge sağlanabilirse ve mali disiplin anayasal düzeyde oluşturulabilirse, ekonomi de bütçe de rayına oturur.
Yok, eğer ekonomi, siyasi çıkarlara hizmet ediyor hale gelirse Türkiye’yi daha çok zor günler bekler.
Bu halk kemer sıkmaya alışkındır ancak faydası peşinen az kişiye, bedeli bütün topluma olursa o zaman “dur” demeyi de bilir.
Mali disiplin şart, hatta mali disiplinin siyaset koşullarına göre zaman zaman laçkalaşmaması için anayasayal düzeyde sağlanması da şart.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder