Askeri hukukun içine almak ve bu ülkede demokratik hukuk devletini ayakları üstünde layık olduğu yere oturtmak için, darbe tertiplerinin hesabını sormaktan başka çaremiz yok…
Cumhuriyet’i korumak ve kollamak demek, oturup kalkıp darbe planları yaparak, halkın iradesiyle seçilmiş mevcut siyasi iktidarları devirerek ülke yönetimini ele geçirmek için senaryo hazırlamak mı demektir?
Her siyasi iktidara bir balyoz vurulucaksa o zaman halkın iradesine ne gerek var?
Taraf gazetesinde yayımlanan “Balyoz Güvenlik Harekat Planı” dosyasında, 2003 yılında sıkıyönetim ilanı ve hükümeti devirecek bir darbeye zemin hazırlamak amacıyla bir dizi provokasyon ve halkı galeyana getirecek “tedhiş” eylemlerine ilişkin planlar, ıslak imzalar, ses kayıtları, fişleme tutanakları ve talimatların yer aldığı ve bu planda dönemin 1. Ordu Komutanı Çetin Doğan’ın imzası olduğu belirtildi.
Taraf’ın bu dosyası şu an için bir iddia…ilgili belgelerin kendilerinde olduğu dosyada açıklanmış…sanırım talep edildiğinde dosya adalete intikal edecektir…
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra TSK içinde sürekli bir cuntacı yapılanma var olmuş, darbe ortamı yaratmak için de hep bir “iç düşman” var edilerek darbe planları hazırlanmıştır. 12 Mart, 12 Eylül darbeleri, 28 Şubat post modern darbesi bunların fiiliyata geçirilmiş olanlarıdır. TSK içinde 2003-2004 dönemindeki darbe planları gerçeğini ise bilmeyen duymayan kalmamıştır. Sarıkız, Ayışığı, Eldiven adı verilen darbe tertipleri Ergenekon davası kapsamında yargıya intikal etmiş, yakın zamanda Kafes Planı ve şimdi de Balyoz planı yine medya tarafından kamuoyuna servis edilmiştir. Kimbilir belki diğerleri de vardır ve ifşa edilmek üzere bekliyordur.
Asker neden darbe planları yapar? Balyoz planında birinci dereceden imzası olduğu iddia edilen Çetin Doğan bir açıklama yaparak söz konusu plan ve senaryoların “Cumhuriyeti koruma ve kollama görevinin gereği” olarak hazırlandığını söylemiştir.
Bu artık yalama olmuş “görev gereği” bizde İttihatçı bir gelenektir…Bu ülkeyi ancak biz kurtarabiliriz, biz daha iyi yönetebiliriz, siyasiler becereksizdir” zihniyetinin pratiğe ve plana dökülmüş halidir…sonuçları da bugün, bu yüzyılda hala demokrasi kavgası veren, darbe paranoyasına tutulmuş bir Türkiye’dir ve ne yazık ki darbecilik bizim siyasi, ekonomik ve sosyal pek çok büyük sorunumuzun da en baş müsebbibidir…Askeri vesayet sisteminin asıl manası da budur; siyasiler hiçbir işe yaramaz, ama asker her şeyi yapabilir..üstelik silah gücüne de sahiptir.
Bu durum ve darbe mantığı, 1960 dan beri hiç değişmedi…şu değişen dünya konjonktüründe, neredeyse darbe ile iktidara gelmenin anlamsız ve imkansız olduğu günümüzde bile bu askeri vesayet sistemi mantığı bir türlü değişmedi. Ordu, Türkiye’de kağıt üzerinde değil ama pratikte hep devlet içinde bir devlet olmuştur. Ordu’nun içinde de cuntacı faaliyetlerin hep var olduğu gibi!
TSK da, son yıllarda ortaya çıkartılan bu darbe tertiplerinden bir hayli rahatsız. Bir türü homojen bir ordu olamadığı, içinde farklı yapılanmaları barındırdığı için komuta yönetim sisteminde de bir huzursuzluk olduğu aşikar. Her darbe sonrasında, Ordu iktidarda çok fazla kalmamış ama hep arka planda kalarak devleti yönetmiş, faturayı da hep siyasetçiye çıkarmış. Ama şimdi, ara sıra mutabakat yapsalar da pek de söz geçiremediği bir iktidar var ve TSK eskisi gibi siyasete çok hakim değil. İnsanlarda, “Ordu artık bir daha eskisi gibi bu ülkeyi yönetemeyecek” kanaati ve sivil demokratik bir zihniyet oluşmaya başladı.
Ordu eğer daha fazla yıpranmak istemiyorsa değişmek zorunda…batılı demokrasilerde olduğu gibi sadece yurt savunmasını görevi saymak, siyasetten elini eteğini çekmek zorundadır. Seçimle gelen bir iktidarın, ancak yine seçimlerle değiştirilebileceğini kabul etmeli, hükümete bağlı olduğunu da unutmamalıdır.
Darbe planlarına gelince; yargı yoluyla, demokrasi adına bu planların hesabı mutlaka sorulmalıdır… Kimsenin, ne görevde olursa olsun hukuktan üstün olamayacağını bilmesi, anlaması ve kabul etmesi için siyasi iktidar cesur adımlar atmak zorundadır. Demokratik hukuk devletinin tüm kural ve kurumlarıyla çalıştırılması ve yaşatılması sivillerin görevi ve sorumluluğudur.
Askeri hukukun içine almak ve bu ülkede demokratik hukuk devletini ayakları üstünde layık olduğu yere oturtmak için, darbe tertiplerinin hesabını sormaktan başka çaremiz yoktur.
Umarız bir gün asker ve sivil ortak bir demokrasi zemininde buluşmayı başarabilirler…Buna şiddetle ihtiyacımız var.
Türkiye’de sivil ve asker ilişkilerini birinci sınıf demokrasilerdeki gibi bir yapı ve zihniyete kavuşturmanın tek yolu da, sivil bir anayasadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder