“Devrim nasıl bir şey acaba? Özgürlük müydü? Cesaret miydi? Değişim neydi? Halka değişimi kabullendiren o güç nasıl bir güçtü? Neydi bu değişimin arkasındaki güç?
Havaalanından otelime doğru giderken yollardaki gettolar gözüme ilişti. Sarı, pembe, mavi yer yer dökük boyalı, kimisi renksiz gibi…Tıpkı yollarda ikili üçlü gruplar halinde toplanmış, yaşları 15-25 arasında değişen melez güzellerin, suratlarındaki çalakalem boyaları gibiydi gecekonduların boyaları da. Üstünde puro sarılan melez bacakların dar mini etekleri ile yollarda neden bekliyor olduklarını çözmeye çalışmıştım. Seks turizminin kölelerinin bu melez küçük kadınlar olduğunu hemen ertesi gün anlamıştım…Küba seks turizmine esir olmuştu.
Sosyalizmin son kalelerinden birisi olan Küba’da insanlar nasıl yaşar, hayat nasıl akar, ne yer ne içerler daha ilk günde algılayabiliyorsunuz. Küba’da iki yaşam var, çok keskin bir hatla ayrılmış…biri Küba halkının yaşamı diğeri ise turistler için olan yaşam. Paraları bile farklı, turistlerinki “convertible peso”, yani değişim yapabileceğiniz cinsten. Oteller, gece klupleri, barlar hep turistler için, Küba halkı daha doğrusu melez kızlar ancak bir yabancı erkeğin eskortu! olarak kabul ediliyor bu mekanlara. Yediğimiz yemekler, içtiğimiz su bile farklıydı.
Küba’da, sadece başkent Havana’da 60 bine yakın 1950 model Cadillac ve Chevrolet marka araba kullanılıyor. Demodeliklerine rağmen gıcır gıcırlar, rengarenk…Hatta bu son ekonomik krizde sıkıntılar yaşayan otomotiv sektörü için, ABD ve Japonya, Küba’dan araba tamiratı konusunda örnek alınması gerektiğini söylemişlerdi.
Nazım Hikmet de 1961 yılında Küba’ya gitmiş. “Havana Röportajı” ve “Saman Sarısı” şiirlerini bu ülkede yazmış.
Amerikalı yazar Ernest Hemingway, hayatının yirmi yılını Küba’da geçirmiş… “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” kitabını da Havana’da yazmış ve ilk satış geliriyle bu ülkede bir ev satın almış. Şimdi bu ev bir müze. Hemingway’in sürekli içki içtiği barlarda “mojito kokteyli” içmek de apayrı bir keyifti. Romdan yapılan enfes bir içki. Mojito şimdilerde bizim barlarda da moda oldu.
Küba’da Fidel Castro ve Che Guevera öncülüğündeki devrimcilerin, Batista rejimini yıkarak yeni bir dönem başlatmasının üzerinden 50 yıl geçti. ABD’nin aralıksız ambargoları ve Rusya’nın kendine sırt çevirmesine rağmen, yarım yüzyıllık komünist rejim ayakta kalmayı başardı. Ancak bugünlerde Kübalılar devrimden yıllar sonra başlayan değişim rüzgarının şaşkınlığı içindeler.
”Devrim savaşçısı olmayanlara komünist denmez” diyen Fidel Castro’nun, yönetimi kardeşi Raul Castro’ya bırakmasından sonra Fidel’in Kübasına da bir şeyler olmaya başladı. Bundan 8 yıl önce gittiğimde de az çok hissetmiştim bunu zaten.
Küba’da kapitalizmin çanları mı çalmaya başladı? Şimdilerde Küba halkı, Küba’nın geleceğine zarar vermeden Raul Castro ile buna yanıtlamaya çalışıyor.
ABD kolları sıvadı bile. Beyaz Saray’ın mali desteği ile kurulan bazı kuruluşlar Fidel sonrası Küba’nın kapitalist sisteme nasıl entegre olacağına dair projeler üretiyorlar.
Küba’da Fidel Castro’nun devlet başkanlığı görevini bırakması ile beklenen olmamış , Kübalılar sokaklara çıkıp isyan etmemişlerdi. Belki de devrim kazanımlarının üstüne gölge düşürmek istememişlerdi.
Ancak Küba’da bir şeyler değişiyor. Raul Castro, devrim niteliğindeki reformlarını sürdürüyor…
Cep telefonu, DVD oynatıcı, bilgisayar, 48 ve 61 cm’lik televizyonlar, elektrikli düdüklü tencere ve pilav tencereleri, elektrikli bisikletler, oto alarmları ve mikrodalga fırınlar gibi eşyaların satışı serbest bırakıldı. Kamu personelinin kendilerine verilen lojmanları emeklilikleri ardından da ellerinde tutmasına izin verdi. Hatta evlerini çocuklarına miras bırakabilecek. Halk, özel fonları kullanarak kendi evlerini de inşa edebilecek. Sosyal ve ekonomik eşitlik sağlanması amacıyla uygulanan maaş sınırlaması kaldırıldı, çalışanlara üretkenliklerine göre maaş ödeniyor. Kübalı’ların kendi ülkelerindeki uluslararası otellerde kalmasına izin çıktı, yabancılar gibi otomobil kiralayabiliyorlar.
Küba’da, devrimin üstünden 50 yıl geçtikten sonra başlayan değişim rüzgarları hızla esmeye devam ediyor. Değişimle birlikte “orta sınıf” yaratma çabası da hissediliyor.
Küba “toplumun değişen ihtiyaçlarını dikkate alıyor” demek istiyorum ama diğer yanda “tüm bu değişimler kapitalizme geçirilme çabaları mıdır?” diye de sormadan edemiyorum.
“Sosyalist Devrim” kavramının kalan son kalelerinden biri olan Küba’nın bu durumu nedense içimi acıtıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder