5 Mar 2009

Ergenekon ve Deniz Feneri'nin karanlığında yerel seçimler


Biz neden bu kadar umursamaz olduk? Bu umursamazlıkla önümüze dayatılan seçeneklerin hangisinin bize yararlı olduğunu nasıl ölçeceğiz?

Türkiye’de seçimlerde oyunu bilinçli olarak kullananlar, toplam seçmen sayısının sanırım % 15‘ ini geçmez. Halbuki demokrasiyle yegane köprümüz elimizdeki oyumuz…en basit ifadesi ile demokrasiyi, bizi yönetecekleri kendimizin belirlemesi olarak algılıyorsak, tek silahımız oyumuz.

“Oyumuzun ipotek altına alınmadığı hiç bir dönem oldu mu?” diye şöyle geçmişe dönüp baktığımda , ya kırk katır ya kırk satır misali hep önümüze konulanı seçmek durumunda kalmışız. Bu seçimi yaparken de “ben oyumu bilinçli olarak veriyorum, bana hizmet edeceğine inandığım, dürüst kişiye veriyorum” diyebilen yüzde kaçımızdır?

Veya inandıklarımız, güvendiklerimiz ne yaptı, başarılı oldu mu olmadı mı diye değerlendirebilecek bir seçmen bilincimiz söz konusu mudur?

Kanıksamışlıklarımız, alışkanlıklarımız doğrultusunda yine gidip oyumuzu vereceğiz. Biz de haklıyız…ne yapalım, alternatif var mı? Ondan sonra da bunun adı demokrasi olacak.

Bu film 80 yıldır sürüyor, sürecek de…

Ama bu memleketde süren başka filmler de var… Filmin adı Ergenekon, o bitmeden Deniz Feneri vizyona girdi.

Aslında bu filmler öyle esaslı ki; her karesinden ders alınması gerekiyor. Öyle elde mısır seyredilecek filmler değil bunlar.

Hatta ne Ergenekon’un, ne de Deniz Feneri’nin hiç aklımızdan çıkmaması, kesinlikle kanıksanmaması gerekiyor…ta ki tüm kötü adamlar cezalandırılana kadar.

Ergenekon; Türkiye'nin altını üstüne getirecek son derece tehlikeli bir terör örgütü. Topraktan fışkıran cesetler, ordu malı silahlar, bombalar, darbe hazırlıkları, tehditler, provokasyonlar, dinlemeler, el altından PKK’yı destekleyip binlerce askerimizin şehit olmasına neden olanlar, devletin pis işlerini halletsin diye taa Ergenekon’dan geldiklerini sananlar, eski yargı mensupları, eski generaller, eski polis şefleri, iş adamları,medya mensupları. İçinde yok yok…öyle bir derin ki, in in dibi gözükmüyor. Dava bir alevleniyor, bir sönüyor…biz de alışıyoruz, kanıksıyoruz !

Deniz Feneri; yüzyılın soygunu. "Yoksullara yardım" diye binlerce insanın temiz ve masum duygularını kendilerine sermaye yapanların kurduğu sistem. Türkiye’den yönetildiği, tereddütte yer bırakmayacak kadar açık, asıl sorumluları Türkiye’de ve ellerini kollarını sallaya sallaya, yüzleri kızarmadan dolaşıyorlar. Dava dosyası Almanya’dan henüz geldi, şimdi de Türkçe’ye tercüme edilecek diye zaman kazanma telaşı başladı. Davada adları geçen ve Türkiye’de soruşturulması gereken kişiler hala görevleri başında, iktidarın başındakiler ile yakın akrabalıkları veya arkadaşlıkları söz konusu. Yani ortaya çıkan delilleri karartma gücü ve olanaklarına sahipler. Davanın uzadığı her gün, din ve vicdan istismarcılarının kendilerini kurtarmak için manevralar yapabilmesine olanak sağlıyor. Dibi in in görünmeyen bir diğer derin devlet…buna da alışıyoruz, kanıksıyoruz !

Bir de filmlerin aralarında karşımıza geçip, gerdan kıran, kalça kıvıran ve her telden şarkı söyleyenler var.

Bu karmaşada ve haleti ruhiye içinde sandığa gidip oyumuzu vereceğiz, bizi yönetecekleri seçeceğiz…

Ve bu derin yozlaşmanın içinden çıkan seçim sonuçlarını mecburen kabul edeceğiz!

Bu filmler de aynen devam edecek!


Hiç yorum yok: