21 Nis 2009

1 Mayıs'ta Taksim Meydanı ve devletin agorafobisi


Meydan bir kentin kimliğidir, kişiliğidir, özgürlüğüdür.


Meydanlar hem kentin, hem de kentlinin nefes aldığı ortak kullanım alanlarıdır…İnsanın hayata bağlanması gibi kent de yaşama meydandan bağlanır.

Meydan kentin fiziksel, tarihsel, ekonomik olarak göbeğidir ama tarihler boyunca o kentin egemen düşünme biçimini ve her tür iktidar mücadelesini de en gerçekçi şekilde yansıtan alanı olmuştur.

Tıpkı Taksim Meydanı gibi!

Bir iktidar mücadelesidir gider Taksim Meydanı’nda…Panzeri ve polisiyle devletin, otelleri ve mağazaları ile sermayenin, Atatürk Heykeli ile Cumhuriyet ideolojisinin, sağa sola koşuşturan veya gezintiye çıkmış insanlar ve araçları ile halkın var olma ve iktidar mücadelesini yansıtır.

Bir de Türk Dil Kurumu’nun “meydan” tanımında olduğu gibi “yarışma, eğlence veya karşılaşma yeri” dir Taksim Meydanı…Polis bayramı kutlanabilir, futbol zaferleri, pop konserleri, yılbaşı gibi zihinsel olmayan faaliyetler için de gayet uygundur.

Bir tek 1 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları için uygun değildir!

Yine 1 Mayıs geliyor… 1977 de yaşanan kanlı Taksim olaylarından sonra her 1 Mayıs öncesi iktidar ile işçi ve emekçi kesim temsilcileri arasında "izin ve meydan krizi" yaşanıyor.

Bu sene de işçi sendikaları “biz Taksim’e çıkarız” diyor, Valilik ise “Taksim, İstanbul'da toplantı ve yürüyüş yapılacak alanlar arasında sayılmamıştır. Burada toplantı ve gösteri yürüyüşü yapılamaz" diyor.

Buna agorafobi yani meydan fobisi de denilebilir. Bu öyle bir fobidir ki şehirlerimizde meydan bırakmadılar…İstanbul’da Taksim Meydanı’nı dilim dilim böldüler, toplananlar birbirini göremesin diye.

Devletin agorafobisi olarak bu meydan korkusu, önceki 1 Mayıs’larda görüldüğü ve bundan sonrakilerde de görüleceği üzere dünyada sadece bize has bir fobidir.

Meydanları meydan olma özelliğinden çıkaran bu zihniyet ve meydan düşmanlığının sebebi nedir?

“İktidara canı sıkılanlar meydanlarda toplanırlar, bağırırlar, çağırırlar, düşünceler savunulur, fikirler önerilir. Biraraya gelen insan toplulukları her zaman tehlikelidir”… Ne kadar faşizanca ve ilkel bir zihniyet!

Türkiye’de 12 Eylül sonrası özellikle sağ iktidarlar, her zaman meydanlara şüphe ve kuşkuyla bakmışlardır.

Bu anlamda iktidarları rahatsız eden meydanlar da bir bir abuk sabuk “meydan” niteliği olmayan alanlar haline dönüştürülmüştür.

İstanbul, emeğin yaşattığı, can verdiği bir şehirdir…Taksim Meydanı’na da demokrasi yakışır, emeğin sesi yakışır.

Şu yüzlerinizdeki demokrasi makyajını yıkayın…gerçek demokrasiyi istiyorsanız Taksim’de emeğin bayramına izin verin...Taksim Meydanı, demokrasinin, barışın, emeğin meydanı olsun…

Meydanlardan korkmayın!

Meydanlar demokrasinin ta kendisidir…

Hiç yorum yok: