19 Haz 2009

Beyaz Türkler neden “ötekilerle” iktidar ve refahı paylaşmak istemiyorlar?


Beyaz Türkler, Siyah Türkler ve arada tırışkadan gri Türkler...


“Beyaz Türkler” kavramı, ilk olarak sosyolog Nilüfer Göle tarafından ortaya atılmış olup son yıllarda toplumsal yapımızdaki süre gelen değişikliklerimiz için sıklıkla kullanılmakta…

Nilüfer Göle, her ne kadar "Beyaz Türkler" kavramı ile kendini halkın üzerinde ayrıcalıklı bir sınıf olarak gören asker-sivil bürokrasiyi ve kendini ilerici sanan bir takım entelektüelleri kastediyor olsa da, zaman içinde “ötekileştirme” kavramı ile birlikte iç içe geçmiş, halkın eğitim, kültür, ekonomik yapısı ve dini algılayış biçimine göre, sınıfsal ayırımı için kullanılır olmuştur.

Kimdir bu sonradan ayrıştırılan Türkler?...Beyaz, siyah ve gri olarak boyacının renk kartelasındaki gibi ayrıştırılanlar, ne tip insan kategorisinden oluşmaktadır?

"Beyaz Türkler"… eğitim-kültür seviyesi yüksek, ekonomik gücü fazla, inanç ve geleneklerle çok haşır neşir olmayan, yönetici, sanayici, iş adamı, meslek ve kariyer sahibi, Cumartesi akşamları popüler barlarda ,mekanlarda, Pazar sabah kahvaltılarını brunch olarak alıp, son dönemde de politize olup kendini Cumhuriyetçi, Kemalist veya ulusalcı olarak niteleyip, laik değerlerin yegane koruyucusu olduklarını düşünen, siyasette ağırlığı olup sayıca azınlıkta olan bir “elit” veya “seçkin” ler tabakası.

"Siyah Türkler"…eğitimi lise veya yüksek okul seviyesinde, ekonomik gücü fazla olmayan, inanç ve geleneklerine bağlı hatta bir kısmı muhafazakar, köylü, işçi, emekli, memur, Anadolu çocuğu, sayıca fazla ama siyasi ağırlığı olmayan halk kesimi…hani bazılarının “göbeğini kaşıyan adam” tabirini uygun gördükleri.

Bir de arada “gri” ler var…siyahlıktan çıkmış, televole kültürüne uyum sağlamış, ekonomik gücü yükselmekte olan ama bir türlü beyazlaşamayanlar…beyazların “tırışkadan Türkler” diye tabir ettiği ortada bir tabaka.

Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi tarafından yayınlanan, Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bölümü öğretim üyeleri Prof. Füsun Üstünel ve Doç. Dr. Birol Caymaz’ın hazırladıkları “Seçkinler ve Sosyal Mesafe” konulu araştırmada, “Beyaz Türkler” tanımına uyan elit ve seçkin tabakadan seçilen bir kısım kişilere, Türkiye’nin son yıllardaki gündem maddeleri olan Lozan azınlıkları, Kürtler ve muhafazakarlara yönelik algı ve düşünceleri sorulmuş.

Seçkin Beyaz Türkler'e , “ötekiler” sorulmuş, “ötekilerle” iktidar ve refahı neden paylaşmak istemediklerine dair ilginç yanıtlar alınmış.

Başörtülüler’den nefret ediyorlar, onlarla arkadaşlık yapmayı asla düşünmüyorlar, aynı mekanda bulunmak istemiyorlar…

Kürtler, tembel, görgü ve medeniyetten yoksun, herşeyi devletten bekliyorlar, beyinleri az gelişmiş, Kürt sorunu diye bir şey yok, her şey PKK ile başlamış, emperyalistlerin oyuncağı…

Gayrimüslimlere daha itidalli yaklaşmışlar, fazla seslerini çıkarmadıkları müddetçe sorun yok, hatta bir gayrimüslim arkadaşı olması bir paye bile getirebilir, havası olur…

Türemiş (gri), tırışkadan Türkler’i “ikinci sınıf diploma sahibi olarak niteliyor ve seçkinlikleri üzerinde bir rakip ve tehdit olarak algılıyorlar...

Keza; kendilerini cumhuriyetin değer ve kazanımlarının yegane koruyucusu olarak görüyorlar, AK Parti’yi orada olmayı hak etmemiş işgalciler olarak tanımlayanları var. Cumhuriyet Mitinglerine katılmışlar, Ergenekon’a alaycılıkla yaklaşıyorlar ve kesinlikle ciddiye almıyorlar. Bir yandan demokrasiye inandıklarını beyan edip diğer yanda darbe olsa destek vereceğini söyleyenler, parti kapatmalarına onaylıyanlar da var.

“Seçkinler ve Sosyal Mesafe” araştırmanın sonuçlarına göre ; Seçkin Beyaz Türkler, Ak Parti iktidarından sonra politize oldular. Toplumun genelinden kopuk yaşıyorlar, kendi doğrularından vazgeçemiyorlar, toplumsal değişim ve dönüşümleri anlamakta güçlük çekiyorlar. Değişime ve toplumun dinamizmine kapalı hayat algısı, seçkinlerde var olan “Biz ve Onlar” ayrımının ana kaynağı. Kendilerini Atatürkçü, Kemalist ya da ulusalcı olarak tanımlıyor, ayrıcalıklarının ve seçkinliklerinin tehdit altında olduğunu düşünüyorlar. Kimlik olgusunun dinamik değil statik bir olgu olarak ortaya çıktığı, kimliksel çeşitliliği algılamada ise ciddi bir körlük olduğu belirtiliyor. Yaşam tarzına müdahale ve muhafazakarlaşma konusunda yaşanan büyük korku ise Ak Parti ile ilişkilendiriliyor.

Hal ve sonuçlar böyle iken biz birbirimizin rengine bakmadan nasıl uzlaşacağız?

Böyle bir ayrıma başından sonuna kadar karşıyım ancak önce “Seçkin Beyaz Türkler’in veya kendini öyle sananların, dünyayı daha doğru okumaları gerekiyor düşüncesindeyim.

Demokratik bir sistem ve ortak bir zeminde, eğer her kesim bir diğerinin “varolma” ve “yaşama” hakkına saygı duyarsa sanırım renkler arasında uyum ve uzlaşma da sağlanabilecektir.

Sadece biraz önyargıların kırılmasına ve empatiye ihtiyacımız var.



Hiç yorum yok: