8 Haz 2009

Siz de kimliksiz bir şehirde mi yaşıyorsunuz?



Gözünüzü bağlasalar ve sizi Türkiye coğrafyasında bir şehre götürüp her hangi bir caddesine bıraksalar, sonra da gözünüzü açıp “bil bakalım bu şehir neresi, bu şehrin adı ne?” diye sorsalar…Ne tesadüf, o anda caddeden de hiç bir araç geçmiyor ki plakadan hangi şehir olduğunu anlasanız.

Sağa kafanızı çevirdiniz; şelalemsi bir şey var, hani şu suni olanlarından, suni taşların, kayaların arasından sular akanından…Aaa burası Ankara olmasın hani şu Keçiören semtinde de böyle bir şelale varmış, yok canım belki de Mardin veya Diyarbakır veya Bursa…Denizli de olabilir.

Sol tarafa kafanızı çevirdiniz; bir çocuk oyun alanı, hani şu rengarenk plastik kaydırakların, salıncakların olduğu…hay allah, bunun aynısından her yerde var, hatta parkta oynayan çocuklar bile sanki aynı…bizim sokağın köşesindeki spor aletlerinden de hemen yan tarafına koymuşlar.

Şu ileride ki AVM’yi de bir yerden hatırlıyor gibiyim, şu dev panonun üzerinde sırıtan bir adam resmi var…kim ola ki? Çok da afilli bir poz vermiş, “çalıştık, oldu” yazıyor panonun üzerinde, “27 alt geçit, 35 üst geçit, 792 km asfalt yol, 12.800 konut yaptık!”.

Bu alt geçit de Antalya’dakinin aynısı, geçenlerde tv de görmüştüm, açılışını yapıyorlardı, yoksa Antalya mı burası? Kaldırımlardaki döşeme taşları bile aynı…

İşin içinden çıkamıyorsunuz, bu şehrin neresi olduğunu bir türlü bilemediniz değil mi? Bir yere benziyor ama nereye, hangi şehre? Yaşadığınız kentle ne kadar da benzer yapılar var…bir bakışta tanıyabileceğiniz hiçbir özelliği yok bu şehrin...

Keçiören şelalesini yapan ekip, tüm Türkiye’ye aynı şelaleleri dizdi. Tüm kentlerimizde kentsel dönüşüm adı altında aynı tip TOKİ konutları karşınıza çıkıyor, Konya’daki alış veriş merkezinin aynısı Trabzon’da, Gaziantep’te de var. Kaldırımlardaki döşeme taşları ile tüm kentlere pembe renkli koridorlar oluşturduk.
Her refüjün başında aynı tabela ve belediyenin gülümseyen başkanının resmi “Kentimizi marka yapacağız”!... Paris gezisinden yeni döndü galiba veya Roma’dan.

Bu coğrafyada artık bütün şehirler birbirine benziyor…Isparta’nın Çorum’dan, Kayseri’nin Bolu’dan, Erzurum’un Manisa’dan bir farkı kalmadı. Her yerde aynı tip binalar, yollar, alt ve üst geçitler, fıskıyeli havuzlar, illaki de bir şelale ve bir büyük alış veriş merkezi, aynı renk çocuk oyun alanları, trafik keşmekeşliği bile birbirinin aynı. Hele o koyu renk cam kaplama devlet kurumu binaları yok mu? …devlet, keşke binalarını modernleştirebildiği gibi kendini de hantallıktan kurtarabilse.

Hiç bir şehrin kendine has özelliği, tarihi dokusu, nostaljik tek bir sokağı, gülümseyen pencereleri olan evleri kalmadı…hatta kokusu bile yok artık. Kentleri şişirdik, kentsel yaşam alanı açacağız diye içinde yaşanması adeta zul olan garabetler haline dönüştürdük. Yeni bir kente gitmenin ne keyfi ne de heyecanı kaldı…çünkü her kent bir diğerinin ikizi oldu.

Kentlerin artık bir senaryosu kalmadı…birbirlerine benzemek için yarışıyorlar. Bu öyle bir yarış ki kentlerimiz kimliklerini kaybetti.

İnsanlar kentleri yaratmış ama kentler de insanları...Kimliksiz kentler de kimliksiz insanları yaratıyor. Sabah kalktığımızda yoluna heyecanla koyulacağımız, kokusunu ta iliklerimizde hissedeceğimiz, etrafımıza bakınca haz alacağımız, huzur duyacağımız şehirlerimiz olmayınca, “insanız” diye kendimizi kandırmanın bir alemi var mı?

Senaryosuz, kimliksiz şehirlerimizle insanca bir yaşam felsefesi oluşturmak mümkün mü artık?

Ah İstanbul ! …tüm bunlar senin yüzünden, bütün şehirler senin gibi olmaya, sana benzemeye çalışıyor, sana özeniyor ama farkında değiller ki İstanbul’un bile bir senaryosu kalmadı artık!

Hiç yorum yok: