22 Ara 2009

Kar kapıyı çalınca


“Kar sendin, kar bendim, kar bizdik, eridik, eridik, eridik”.

Her yerde kar yağacakmış, şaşar yanılır Antalya’ya da yağar mı acaba? Geçtiğimiz kış bir gün kısa süreli yağmıştı, sevinçten deliye dönmüştük.

Bugün Akdeniz fırtınalı, hani öyle çok uğuldayan cinsinden değil, güneşin altında üşüten cinsinden. Bir durup bir esiyor. Akdeniz mi fırtınaya yoksa fırtına mı Akdeniz’e bir şeyler söylemek istiyor, anlaşılmıyor. Sanki akşamdan kavgalı sevgililer gibi, karar veremez bir halleri var. Akdeniz üşüyor bugün.

Toroslar, Akdeniz’le fırtınanın flörtüne çaktırmadan, yandan yandan bakıyor. Kahvem de Toroslar’a eşlik ediyor. Toroslar derken yanında bir vurgu ile tamamlamak istedim ama bulamadım. Acaba bir şey hissettiremedi mi bana? Çok da yüksek ve heybetli görünüyorlar, doruklarında kar var.

“Kar Türkiye'yi teslim alacak”…

Bu haber bana Ankaram’ı, eski günlerimi hatırlatıyor. Bir de soğukta kalan, yatacak yeri olmayan, yakacağı olmayan insanları ve de sokak hayvanlarını aklıma düşürüyor.

“Eskiden ne güzel kar yağardı” gibi duygusallığa da girmeyeceğim ama Antalya’da yaşayanlar hep kara özlem duyarlar. Yazın nemi ve aşırı sıcağı, kışın yağmuru ve fırtınası, hiç kar görmeden sokakta oynayan çocukları var Antalya’nın…Karın kokusunu hissetmeden, kar topu yapamadan ve arkadaşına atamadan büyüyen çocuklar. Saklıkent var ama kesmiyor…Şöyle lapa lapa yağan karın beyazlığını özlüyor insan.

Soğukta kalanlar nasıl çözüm buluyorlar acaba? İllaki de bir saçak altına giriyorlardır, dışarıda donarlar yoksa. İnsan veya hayvan ne farkeder, ikisi de can ve zaten kader onları o veya bu şekilde aynı kategoriye sokmuş. Şimdi bazılarınız buna kızabilir insan ve hayvan aynı mı diye. Bu soğukta dışarıda kalmak zorunda iseniz, evet bence aynı. Yurdumda da bunların çok olduğunu biliyorum.

“Kar Türkiye’yi teslim alacak”...

Keşke teslim alan sadece kar olsaydı…Tertemiz, mis kokulu kar. Tüm ayrışmışlıkları, bölünmüşlükleri, pislikleri örtebilse. Beyazlığı ile ısıtabilse idi yürekleri ve temizleyebilseydi içimizi, dışımızı.

“Kar sendin, kar bendim, kar bizdik, eridik, eridik, eridik”

Kahvem buz gibi oldu...

24.12.008 /08:58 - Milliyet Blog



____________________________________________________________________



“Kar kapıyı yine çalıyor”…Marmara’dan giriş yapmış. Bu yıl daha erkenci, 4 gün daha daha erken davranmış.

Antalya’da hava yine aynı, sadece bugün biraz daha sıcak sıcak esiyor, lodos bu. Toros’ların tepelerinde çok fazla kar yok, ama davetkar…Akdeniz’e heybetli heybetli bakıyor. Akdeniz ise her zamanki Aralık seksiliğinde, mavi mavi bir seksilik bu.

Artık, “kar şaşar yanılır Antalya’ya da yağar mı acaba” diyerek, kara özlem çağrımı yapmıyorum. Biliyorum ki bu şehrin içine kar yağmıyor. Antalya’lı çocuklar, kar göremeden büyüyor, mukavva kutulardan kaydırak yapıp tepeden aşağıya kayamıyorlar, kardan adam için evden bi koşu havuç da getiremiyorlar, zaten kömür mümür de kalmadı ortalıkta.

Havalar tuhaf…Kopenhag İklim Zirvesi de “zırva” çıkmış, belliydi. Yedi millet kendi derdine düşmüş, kim takar iklimi…takması gerekecek zamana kadar, toplanın toplanın dağılın, ancak o zaman geldiğinde toplanacak kentler bulamayacaksınız, kim bilir belki de her yer sular altında kalacak, insanlar “kar kokusu” yerine “ zehir soluyacak”.

Yeni yıl’a az kaldı…bu yılın hesabını yapmadan yeni yıla girmeyelim istiyorum, hesap yapa yapa hiçbir yere de varamadık ya…memleketimdeki insan manzaraları her geçen yıl daha ürkütücü…kar pislikleri, kötülükleri temizlemeye artık yetmiyor.

“Kar sendin, kar bendim, kar bizdik, eridik, eridik, eridik”.

Ama bu defa kahvem sıcak…


KOPUK ayağımın dibinde, simsiyah, zeytin karası…karların üzerine ne çok yakışıyordun…O da özledi !

20.12.2009 / 12.45 - Milliyet Blog

Hiç yorum yok: