Tarih boyunca yaşanan ekonomik krizler ırkçılık, şovenizm, köktendincilik veya şiddet gibi marjinal akımları güçlendirmiştir.
1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrasında fatura yahudi sermaye kesimine çıkartılmadı mı? Hitler, Almanya'da Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Büyük Buhran'dan güç kazanmıştır. Propaganda ve karizmatik bir dille, alt ve orta tabakanın ekonomik istemlerine ümit vermiş, ekonominin tekrar güçlenmesi için Avrupa’nın dört yanına saldırmıştır. Nazi'lerin ırkçılığının sonucu 11 ile 14 milyon arasında insan öldürülmüş olup, bunların 6 milyon’u Musevidir. Hepimizin bildiği Yahudi Soykırımı olarak tanımlanır.
Aynı dönemde Amerika ve Avrupa’da işsiz kalanlar ırkçı zihniyetlerle göçmenlere karşı tavır almaya ve saldırılara yönelmişlerdir.
Türkiye’de ise tek parti CHP nin iktidar olduğu bu dönemde yeniden ulusal, dini ve etnik aitlikler bencilleştirilmeye ve ön plana çıkartılmaya başlanmıştır. Bu dönemde Anadolu'nun homojen hale getirilmesi, ekonominin düzlüğe çıkartılabilmesi için ulus-devlet politikalarının ve Türkçü uygulamaların güçlendirilmesi gerektiği, vazgeçilmez şart olarak görülmüştür. Bu görüşle 30'lu yıllardan sonra etnik kimliklere karşı aleni bir asimilasyon politikası güdülmüş, azınlıkların gelirlerine yönelik Varlık vergisi uygulaması da bu dönemlerde başlatılmıştır.
Nihayetinde 1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonrası, tüm dünyada milliyetçiliğin zirveye çıktığı, faşizan uygulamaların tavan yaptığı bir dönem olmuştur.
İlerleyen yıllarda 1980’den sonra tüm dünyada pek çok ekonomik kriz yaşanmıştır. 1992-1993’de Avrupa Para krizi, 1994-1995’te Latin Amerika krizi, 1997-1998’de Güney Doğu Asya krizi, 1998’de Rusya krizi, 1999’da Brezilya ve 2002’de Arjantin krizleri gibi. Krizlerin sonuçları detay incelendiğinde her krizin mutlaka siaysi etkileri olduğu gözlemlenmektedir.
Türkiye’de özellikle 1980, 1994, 2001 ve 2004 ekonomik krizleri sonrasında bir takım siyasi akımların özellikle sosyo-ekonomik düzeyi krizden son derece etkilenmiş halk kesimlerine dayatıldığını izledik. Her ekonomik kriz döneminden sonra milliyetçi, faşizan ya da şeriatçı akımlar ön plana çıkartılmıştır.
2001 yıllarında Türkiye’de yaşanan ekonomik krize bakacak olursak; ortaya çıkan geniş çaplı finansal kriz ülkenin tüm bankacılık sektörünü çökertmiş, ardından da ekonomiyi neredeyse bir gece içerisinde tamamen alt üst etmişti. Krizin belirtileri dünya çapında aylardır yaşanan başka ülkelerin sarsılmalarından anlaşılmaktaydı ancak biz yine krizi öngöremediğimiz ve şimdiki krizde olduğu gibi tarafsız ve şeffaf bir bakış açısı ile bakamadığımızdan yıkıcı sonuçlarına yine halk kesimi olarak katlandık.
2001 krizi ile aç, işsiz insanlar, kendilerini aç, işsiz bırakan düzene öfkelenince ve tutunacak ideolojileri de olmayınca ne yaptı ? Tanrı’ya , İslam’a sığınmaya başladı. Tüm dünyada hızla ilerlemeye başlayan İslami akımlar Türkiye’yi de etkisi altına almakta gecikmedi.
Peki, 2001 krizinden karlı çıkanlar kimlerdir? O anda tek örgütlü ve yıpranmamış güç olan AKP ve İslami sermaye, ekonomik krizden maksimum fayda sağlayan kesimler olmuştur. Gittikçe yoksullaşan halka yapılan giyecek, kömür ve maddi yardımlar, yeşil kart uygulaması v.b sadakalar, krizden en çok etkilenen halk kesimlerinin gözünü boyamaya yetmiştir.
2001 krizi ve sonrası AKP’nin “belediye” merkezli alternatif devletini yaratmasına yol açmıştır.
Bu günlerde Türkiye, yine dünyadan yayılan bir ekonomik krizin etkisine girdi ve bu etkiler hergün artarak halkın üstüne binmeye başladı. Türkiye 2006 yılına kadar alınan önlemlerle suni bir ekonomik canlanma yaşamıştı. Ancak 2006’dan sonra desteklerin kesilmesi ile bu canlanma yerini ekonomik durgunluğa bırakmaya başlamıştı. Yani biz bu krize zaten zayıflamış bir ekonomik yapı ile giriyoruz.
Yine yerel seçimler yaklaşıyor, halk kesimi yine mutsuz, yoksul, işsiz ve aşsız. AKP ‘nin vaatleri yine hızlandı. Yardımlar belediyelerin bütçesinden!! dağıtılıyor. “Belediye merkezli alternatif devlet” yine iş başında. Halkın yoksulluğu ve açlığı üzerinden politik çıkar elde etmeye çalışılıyor.
Ancak çok ilginçtir ki bu defa iktidarın söylemlerinde “din” yok, onun yerine “milliyetçilik” var. Özür kampanyası üzerine, ulusalcı ve milliyetçi görüşler yine gün yüzüne çıkıyor. Başbakan’ından Genel Kurmay’ına kadar her otorite yine parmak gösteriyor; “özür dilemek yanlıştır, ulusal çıkarlarımıza terstir”ortak söylemleri ve kızgınlıkları çoğalıyor.
Ben de diyorum ki; acaba bu seferki ekonomik kriz yine “ulus-devlet” olarak kendi içimize kapanacağımız bir dönemi mi beraberinde getirecek, bu sefer de milliyetçi duygular mı körüklenecek? Bir yandan da Anadolu’da yoksul halka destek olduğunu iddia eden Gülenist İslami yapılanmalar devam ederken…
2008 Ekonomik krizi ile Türkiye nereye gidiyor? Geçim güvencesi olmayan kitlelerin tüm dünya ekonomik krizlerin sonrasında örnekleri olduğu gibi ırkçılık, şovenizm, köktendincilik veya şiddete başvurarak kendilerini avutmayacaklarının garantisi nedir?Unutmayın, her ekonomik kriz marjinal siyasi akımları körüklemiştir…körükler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder