17 Ara 2008

Manzara-i Umumiye

Torunuma bırakacak beyaz bir sayfa arıyorum!

Karşımdaki çerçeveden kocaman sorgular gözlerle bana bakan torunumu seyrediyorum. O’nu nasıl bir Türkiye bekliyor? Cevap veremiyorum, çünkü bilmiyorum! Gözlerimi fotoğraftan kaçırıyorum.

Medyayı takip ediyorum, dışarıda insanları izliyorum, dinliyorum, tek bir beyaz sayfa bulmaya gayret gösteriyorum ama nafile.

Umuminin manzarası karşısında irkiliyorum, içim acıyor. Kendime dönüp bakıyorum, dış yurdumdan iç yurduma dönüyorum, hesaplaşıyorum…

İnsanlar binlerce yıl önce sabah erkenden kalkıp bir su kenarına yerleşmiş oraya vatan demişler. Sonra dar gelmiş dere boyu, başka derelerin ardına düşmüşler.

İnsanlar tarihler boyunca kendilerini güvende hissedecekleri, toprağından verim alabilecekleri, güneşin onları ısıtabileceği, huzurun sarabileceği yerleri ararken yakmış, yıkmış, öldürmüşler…hem huzur ara hem de öldür, ne ironi ama!

Ve bu insanların kurduğu yeni dünya düzeni ile birlikte insani değerleri aşağılayan, hor gören, “insanı” umursamayan bir zamana gelmişiz.

Manzara-i Umumiye;

Piyasacı kapitalist değerlerin, hızla evrensel insani değerlerin yerine geçtiği bir Türkiye.

Halkı atomlarına parçaladılar, bu atomları toplayıcı unsurlar da "milliyetçilik", "din" adı altında karşımıza çıkıyor. "Önce çürüt, kokuştur, sonra dayat ne istersen sistemi” diyorum ben buna.

Dünyada eşi benzeri görülmemiş bize özgü bir demokrasi yaşıyoruz. Oylarımızı bir torba kömüre, yiyeceğe satıyoruz, sandığa gidiyoruz, seçiyoruz…bunun da adı demokrasi oluyor.

Haklarını isteyen insanlara ne kadar da kolay “vatan haini” yaftasını yapıştırıveriyoruz. Ne ayıp hak aranır mı? Hak aranmaz, hak ancak büyükler isterse verilir. Birey özgürlüğü, yaşam hakkı, insan hakları, yurttaş hakları da neymiş? Herkes uysal çocuk olsun sonra karışmayız ha!

Adına derin devlet denen sektörün gündemde öne çıkmış isimleri “devletin bittiği yerde ben başlarım, daha doğrusu benim olduğum yerde devlet biter” diyen, avanesini bir takım generallerin, polis müdürlerinin, siyasetçilerin, yazarların, mafya üyelerinin oluşturduğu bir “öztürk” edası ile dolananlar…Tanrı onları devletinin kirli işlerini halletsin diye taaa Ergenekon’dan göndermiş buraya!

PKK ya terör örgütü diyemeyen solcularımız olduğu gibi sınır ötesi operasyona hayır demekten korkan sözde barış yanlıları var. Etnik problemleri hiçe sayan, görmezden gelen ve halen “biz yıllardır kardeşiz zaten” diye bir ezberimiz var. Emperyalist güçlerin oyunları hiç bitmez diye papağan gibi tekrar eder dururuz.

Memleketi hasta duruma getiren insanların kemikleşen zihniyetlerini değiştirmemesi yüzünden "din" veya "vatan" adı altında neleri ortaya koyduklarını görüyoruz. Samimiyetini yitirmiş veya zaten samimiyeti hiç olmamış politikacıların daha düne kadar kara dediklerine bugün ak dediklerini görüyoruz. Kirlenmiş siyasetden üstümüze bulaşan pisliklerle biz de kirleniyoruz.

Birileri “memleketin, laikliğin, bayrağın, Türklüğün sahibi biziz” diyor, Ata’nın ve devrimlerinin tapusu sanki ellerinde, Ata bir tek onlara miras bırakmış. Bir diğeri de “ yok öyle yağma hasanın böreği din de, memleket de artık bizim olsun, biraz da biz at koşturalım” diyor.

Halk aç, halk mutsuz, seçimden seçime hatırlanmanın aczi içinde, halk kime güveneceğini şaşırmış durumda…Krizler halkın belini büküyor, ne hak arayacak hali kaldı ne de hesap soracak. Halk gücünü yitirdi. Sözün tükendiği yerde bağırma, korkutma başlıyor.Sonra da tepesine biniveriyorlar garibim halkımın.

Aydınlığa karşı karanlığı, ilericiliğe karşı gericiliği, sevgi, barış, dostluk yerine düşmanlığı dayatan zihniyetlere “dur” demekten aciz insanlar olduk.

İçerisinde yaşadığımız yerküreyi, doğayı ve evlerimizi de zehirledik, kirlettik, yok ediyoruz.

İnsani özlerimizi bıraktık, “insan seven insan” olmayı beceremediğimiz gibi hümanist insanlarla matrak geçiyoruz.

Neden dostluk, barış, kardeşlik içerisinde yaşayamıyoruz? Neden fakiriz, neden demokratikleşemiyoruz, neden birbirimizle kavgalıyız, neden gelişemiyoruz, neden düşüncemizi söyleyemiyoruz? Neden darbelerden geçiyoruz, neden ırkımıza göre ayrılıyoruz, neden inandığımızı ya da inanmadığımızı açıkça yaşayamıyoruz ?

Neden başkalarının başına gelenlere göz yumarak kendimizi garantide hissediyoruz?

Gericilik, ırkçılık ve körü körüne cahillikle nerelere getirildiğimiz açık değil mi? Yoksa gözlerimizi mi kapadık görmemek için.

Manzara-i Umumiye;

Birileri hızlı trene binmiş, riyakarlık ve yüzsüzlük içinde üzerimizden geçiyor. İmdat bile diyemiyoruz.

Kendimizi temize çekelim diyorum, ama "beyaz sayfa" bulmada sorunum var galiba.

Torunuma bırakacak beyaz bir sayfa arıyorum!

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Kişisel çıkarlarımıza hangi parti cevap verebiliyorsa onun yanında güdümünde olduğumuz sürece..
Ülkemiz değilde sırf kendimiz ve yandaşlarmız için düşünmeye devam ettiğim güdümlü birer koyun olduğumuz sürece torunlarımıza bırakacak o beyaz sayfaları daha çoook ararız.

Kürdistan diye isimlenirilen Türk topraklarındaki petrol, kalitesi, rezervi gündeme taşınınca
güdülen koyunların nelerin altına imza attığını ajanslardan duyuyorsunuz.
Bu petrol ne zaman gündeme gelse ermeni soykırımı ile tehdit ediliyoruz.

Elin amerikası kendi içindeki şerefsizleri batırıyor iç temizlik yapıyor
dünya ekonomisini kriz die alt üst ediyor
Bizimkiler iktidar kavgasında çamura yatan muhalifler nelerle uğraşıyor.

Bizim milletmiz yok sağ parti ile yok sol parti ile uğraşmaktan ne zaman vazgeçer uyanmaya başlar işte o zaman bişeyler için başlangıç olabilir.
Partilerin bir önemi yok artık bunu anlamak lazım.
Türkiye için kim gelecek oluşturabiliyorsa odur mühim olan.

Gelecek, kaçırılmış sanayi devriminde.
Bu kriz aslında kaçan ipin ucunu yakalamak için bir fırsata dönüştürülebilir ama iş koyunları uyandırmakta.
Uyumaya devam edilirse bu kriz tamamen dibe vurmanın, sonun da bir başlangıcı olabilir.

Beran Uzer dedi ki...

Sn.adsız,insanları "adsız" diye nitelendirmek hoşuma gitmiyor ama isminizi bırakmamışsınız:)... yazmam gereken,hissettiklerimin hepsini yazdım, kara sayfalarda eksiklerim olabilir zira o kadar çoklar ki...çevir çevir hep kapkara...spesifik konularda da fikirlerimi diğer yazılarımla ifade ediyorum zaten. Ama tüm bunlar ne yazık ki durumun tesbitinden öte gitmiyor ve ben elim kolum bağlı oturduğum için de işte bu yazımda ki gibi ancak kahredebiliyorum...sevgiler