2 Kas 2008

IMF'ye gerek yok ama yan cebimizde bulunsun taktiği

Ekonomiyi tam da ümüğünün orta yerinden sıkılmış vaziyette bulmak istemiyorsak bir an önce IMF ile ne yapılacağına karar verilmesi gerekiyor.

Hükümet; küresel ekonomik kriz, IMF ve 2009 yerel seçimleri dar boğazında sıkıştı kaldı.

Üstüne de özel sektörün “zaten cari açık yüksek, bir de bu krizde borçlarımızı ödeyemez hale gelirsek yatırımlar durur, üretim durur, IMF'nin çıpasını kabul edin” baskıları da eklenince Başbakan yine bildiğimiz öfke nöbetine tutuldu.

Özel sektöre veryansın ediyor; “ Sizin borçlarınızdan bize ne, kimselere verecek 5 kuruşumuz yok.”

IMF'ye rest çekiyor ; “ Ümüğümüzü sıktırmayız”.

2009 yerel seçimleri yaklaştı. Seçim harcamaları da hızlandı. Başbakan bu konuda deneyimli. Biliyor ki iktidara giden yolda yerel seçimler çok önemli.

IMF'ye “hayır” diyerek bir taşla iki kuş vurmaya çalışıyor. Hem IMF'ye rest çeken bir iktidar olarak prim yapacak, hem de yerel seçim yatırımlarını rahatlıkla fonlayacak, devletin kesesinden fakir fukaraya sadaka dağatabilecek.

Şu ekonomik kriz ortamında şimdiye kadar sesi sedası çıkmayan, çıkarttırılmayan, birilerinin sanki sen kafana göre takıl dedikleri Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Şimşek’in nihayet sesi çıkmaya başladı ve diyor ki veya dedirtiliyor ki ; “IMF’nin kaynaklarına ihtiyaç duymayacak bir noktadayız. Ama yine de bir çıpa niteliği taşıyacak bir ihtiyati stand-by anlaşmasına ilişkin yapıcı bir yaklaşımımız var.”

Bunun öpe öz Türkçesi “IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız ama yan cebimize koyalım, bulunsun" taktiğidir.

Bu taktikle Hükümet, IMF'ye rest çeken bir iktidar olarak tarihe geçmek isterken, aynı zamanda çoğu kendi hatası olan uygulamalar yüzünden “bari ihtiyati stand-by” olsun da hiç değilse “ekonomi düzeldi de stand-by yapmıyoruz” diye propaganda yapmak niyetinde.

Ekonomi gemisi fırtınada sallanıyor, kaptanının kim olduğunu bile belli değil. Hükümet’in ekonomik politikaları konusunda her kafadan ayrı bir ses çıkarken, bir de bu IMF ikilemi iyice kafaları karıştıyor.

Zamanında kendi aklımızı kullanmayı ve ekonomik sabıkalı olmamayı beceremedik ve "bugün ekonomiyi IMF çıpasız götürebilir miyiz?” noktasına geldik dayandık . Belli ki Hükümet bu konuda kendine güvenemiyor.

Küresel ekonomik kriz kapımıza geldi dayandı, biz hala “IMF ile var mıyız yok muyuz , varsak bu ne tür bir anlaşma olacak?” bunun tartışmalarını yapıyoruz.

Dünya yeni bir konjonktüre giriyor, Türkiye’de zaten var olan yoksulluk ve işsizliğin artacağı da iyice kesinleşti. Cari açık hızla büyüyor. Özel sektör borç batağı içinde. Dışarıdan kredi muslukları artık eskisi gibi akmayacak, ekonomi komple daralıyor.

Ve unutulmamalıdır ki; tüm bu ekonomik sorunların nedeni bugüne kadar alınan yanlış ekonomik kararlar ve uygulamalardır. Bugün kendimizi halen IMF'ye güvenmek zorunda hissediyorsak, sigorta olarak yan cebimizde dursun mantığı ile yaklaşıyorsak demek ki halen ekonomimize güvenmiyoruz demektir.

Ama IMF artık eskisi gibi değil, küresel krizi tahmininde yanıldı, erken uyarı sistemleri çöktü. IMF'yi yan cebinize sigorta olarak koyarken eskiden olduğu gibi ümüğü sıktırmak yerine , hem makro ekonomik menfaatlerimizi hem de yoksulluğu ve işsizliği düşünerek, masaya oturmak gerekiyor.

IMF teminat olarak kullanılabilir ancak , bunu yaparken öncelikli amaç yoksulluk ve işsizliğin azaltılabilmesi olmalıdır. Ayrıca günümüz ekonomik sisteminde özel sektöre de banane diyemezsiniz.

Şu kriz ortamında, bir başka diyemeyeceğiniz husus ise “ IMF'yi yan cebimizde bulunduralım ama 2009 yerel seçim harcamalarına karıştırmayacak bir hale getirelim” mentalitesidir. Ekonomiyi kendi siyasi çıkarlarınıza göre yönlendirirseniz Türkiye’yi daha çok zor günler bekler.

Bu nedenle madem Hükümet, ekonomimizin krize karşı dayanaklı olduğunu iddia ediyor, çok geç kalmadan karar verip bir an önce IMF ile var mıyız yok muyuz bunu belirlemesi gerekir.

Aksi takdirde biraz daha gecikirsek, IMF ile eşit şartlarda değil, ekonomik açıdan tam dibe vurmuş halde iken masaya oturmak “zorunda” kalabiliriz.

Taktik yapalım derken IMF'yi yan cebimizde değil, yine tam da ümüğümüzün orta yerinden tutmuş, sıkıyor vaziyette bulabiliriz.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Sevgili Beran..

Günaydın!
Mailin bende olmadığı için buradan sana ulaşıyorum.
Acemi editörün elinden bir kasım sayısı..
BirMilyonKalem'in bu ay ki ilk gün teması ".........yine aylardan kasım, sende kaldı bir yarım!"

Eski dostlarımın görüşleri benim için çok önemli!
Bu gün saat 12.00 itibariyle yayındayız..

17 yazar kendi "kasım" algısını ve yaşayışını yazdı..
Belki okursunuz..
Limon (sarı araba!) ve Yaşama Direnenler bu dönemde yayına aldığım başlıklardır..
http://www.birmilyonkalem.com/
Zihninizde kurguladığınız, belki de hiç ifade etmediğiiz "kendi" kasımınızı yaşamanız dileklerimle...

A. Şebnem Soysal
uzagagidenkadin@gmail.com