16 Kas 2008

Türkiye'de demokrasiyi kim koruyacak?


Bu ülke, laikliğin, Türk’lüğün, dinin ve piyasanın koruyucusu olduğunu iddia edenlerle dolu. Peki ya demokrasimiz? Demokrasimizi kim koruyacak?

Demokrasi, başımız her sıkıştığında çekeceğimiz “imdat” kolu değildir. Demokrasi, ağlayan çocuğu kandırmak, susturmak için eline verilen lolipop şekeri de değildir.

Yıllardır bu ülkede söylemler amacını aşıp, siyasi tansiyon yükseldiğinde hep sığınılan, veciz “demokrasi” sözcükleri olmuştur. Her kime sorsan, halkından iktidarına, askerinden polisine, yargısından medyaya kadar herkes demokrasiyi kendine göre biçer, en uygun elbiseyi diker ve giyer.

Demokrasiyi sadece giyilen bir elbise olmaktan çıkartıp, özümsemek veya içselleştirmek için kimse yeteri kadar gayret göstermez. Böylece herkesin diline pelensk olmuş “özde değil sözde demokrasi” edebiyatı alır başını gider.

Demokrasinin en bilinen tanımlarının yanı sıra birbirine tahammül gösterebilme, farklı düşünsek ve farklı davransak bile birarada ortak yaşam alanımızı oluşturmak için sarfedilmesi gereken çaba olduğunu bir türlü algılayamaz veya ortak yaşamak için göstermemiz gereken çaba işimize gelmez.

Türkiye’de demokrasi güçsüzdür. Demokrasi’nin olmazsa olmazı “halk” sadece seyirci boyutundadır. Demokrasi tiyatrosunun perdesi, oyuncular tarafından istenildiği zaman indirilir veya kaldırılır. Seyirci olan halk da daha oyunun neresinde bulunduğunu algılayamadan refleks geliştirmeye başlar. Çünkü tehlike hisseder, tedirgin olur. Halkın demokrasiye yaklaşımı tamamen “korku” refleksine güdülenmiştir.

Halk bilmez ve algılayamaz ki; demokrasinin ana unsuru kendisidir…kalkan parmaklarla veya amacını aşan sözlerle korku bezirganlığı yapanlara “dur” diyebilecek yagane güçtür.

Türkiye’de güçlü, özümsenmiş, çizgileri kurumlara ve iktidarlara göre değişmeyen bir demokrasi için halkın bilinçlenmesi şarttır.

Çözüm üretemeyenlerin salladığı her parmaktan korkmayan, demokrasiyi ortak yaşama alanımızın zemini olarak algılayan, tepeden inmeci yaklaşımlara hesap sorma gücünün var olduğunu hissedebilen, yurduna vicdan ve gönül bağı ile bağlı olan her Türkiye’li, demokrasinin koruyucu ögesi olduğunu farketmelidir.

Bu ülke, laikliğin, Türk’lüğün, dinin ve piyasanın koruyucusu olduğunu iddia edenlerle dolu. Peki ya demokrasimiz ? Demokrasimizi kim koruyacak?

Türkiye son günlerde yine demokrasiyi koruma ve kollama sınavından geçiyor. Güçlenmesi ile çok şeyin değişeceğine inandığımız bir demokrasi için mücadele etmek, yurduna vicdan bağı ile bağlı her bireyin görevi olmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; “kendine demokrasi” olmaz. Demokrasinin içeriği ve korunması ile ilgili uzlaşma sağlanmaz ise bu tartışmalardan kazançlı çıkacak olanlar yine demokrasi üzerinden demagoji yapanlar ile despotlardır.

Türkiye'de güçlü bir demokrasi ve toplumsal barışa ulaşabilmek için iktidarı, siyasi partileri, milletvekilleri, ordusu, medyası dahil tüm kurumlar (da) “duracağı yeri” bilmeli ve belirlemelidir !...

Çünkü demokrasi bizim ortak yaşam alanımızın zeminidir. Bu alanın sınırları içerisinde sallanan her parmak, amacını aşan her söz, ortak yaşam alanımızın zeminine zarar vermekte, bu zemini zayıflatmaktadır.

Demokrasiyi yani ortak yaşam alanımızı korumak ancak ve ancak halkın korkutulmadığı , seyirci yerine konulmadığı, özümsenmiş ve samimi demokratik yaklaşımlarla sağlanabilir.

Hiç yorum yok: