Başbakan bu defa "ananı da al git" demedi. Talihsiz bir aşama daha kaydederek top yekun kovdu.
Doğudaki "insanlık sorunu" için sahte demokrasi nidaları atan AKP Hükümetinin ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sonunda geldiği çizgi, “Ya sev ya terk et” yaklaşımındaki ayrımcı ve ırkçı söylemler oldu.
2009 yerel seçimleri için bölgede paylaşım derdine düşen AKP ve DTP, Kürt halkı üzerinden seçim siyaseti yapmaya devam ediyorlar. Bu öyle bir seçim siyaseti ki, doğu bölgesindeki “insanlık sorunu” nun önüne çıkan, siyasi menfaatlere yönelik kışkırtma ve provokasyonlarla dolu bir siyaset.
Başbakan’ın gövde gösterisinde bulunmak için gittiği doğu illerinde protestolar devam ediyor. Protestoları organize eden DTP de legal boyutundan illegale doğru koşuyor.
Tehlikeli söylemlerle, Türk ve Kürt halkları karşı karşıya getiriliyor, Türkiye tarihinde hiç görülmedik boyutda Türk - Kürt kutuplaşmasına itiliyor.
Başbakan Hakkari’de “Biz ne dedik? Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın Türkiye’de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin” diyor. Bunun üzerine Demokratik Toplum Partisi Genel Başkanı Ahmet Türk, "Bu vatan hepimizin ortak vatanı değil mi? Kim, kimi, kimin vatanından kovuyor?" diye soruyor.
Başbakan’ın protestolar karşısındaki hazımsız tutumu daha da gün yüzüne çıkıyor ve gazetecilerin “İstanbul’da PKK sempatizanı bir gruba bir vatandaş pompalı tüfekle müdahale etti. Bu konuda vatandaşlara ne tavsiye ediyorsunuz?" sorusu üzerine “hukuk dışı” lığı önererek "Vatandaşıma öncelikle sabır tavsiye ederim. Fakat bu sabır nereye kadar olacak? Bunun da endişesi içindeyim. Eğer siz vatandaşın mağazasının camlarını indirirseniz, vatandaşın hayatına kastederseniz, hayatına kastettiğiniz vatandaş kalkıp da eğer elinde böyle bir tedbiri, böyle bir imkanı varsa kendisini savunma yoluna gidecektir" diyor.
Başbakan , işte bu çok tehlikeli söylemleri ile, doğu ve güneydoğudaki “insanlık sorunu” karşısında gerçek yüzünü gösterdi. Kifayetsiz iktidarlar, siyasi kaos ortamlarında şaşırıp gerçek yüzünü sergilerlerlermiş. Başbakan da siyasi kifayetsizliğini işte bu söylemlerle göstermiş ve ispatlamış oluyor.
Oysa Başbakan geçen sene bu mantığı şiddetle eleştirmiş, ‘Ya sev ya terk et’ ayrımcılıktır demişti. Ocak 2007’de yaptığı Etiyopya ziyareti yolculuğu sırasında gazetecilerin sorularını yanıtlarken milleyetçiliğe dair şu görüşleri dile getirmişti; “Gerçek milliyetçilik milletimi seviyorum demekle olmaz. Milletine hizmet etmekle olur. Hizmete göre biz daha milliyetçiyiz. Diğeri laf milliyetçiliği. Ya sev ya terk et. Bu kullanılır mı? Ne demek bu? ‘Seviyorum’ öyleyse burada kal, ‘sevmiyorum’ o zaman terk et. Buraların sahibi sen misin? Bu ayrımcılık değil mi? Milliyetçilik adına bu ifadeler kullanılamaz.”
1950'lerde Amerika'da siyahlara karşı yürütülen ırkçı gösterilerde “love it or leave it" olarak kulllanılan "ya sev ya terk et" sloganına Türkiye yabancı değil. Ülkücü grupların da sıkça kullandığı bu slogan uzunca bir süre MHP ile özdeşleşmişti. 80 öncesindeki sol gruplara karşı yöneltilen bu slogan 80 sonrasında Kürtler ile ilgili kullanılmaya başlandı. Başbakan, "O benim ‘cumhurbaşkanım’ olmayacak..." diye yazan Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’a da bu sloganı farklı sözcüklerle ifade ederek Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkmasını önermişti.
Başbakan unutmamalıdır ki; Türkiye’de yaşayan Kürtler bu topraklarda binlerce yıl öncesine dayanan bir tarihe sahiptirler. Tarihin en derinliklerinden bugüne kadar Türk halkına en yakın ve kardeşlik bağı ile birlikte yaşamakta olan bir halk varsa o da Kürt halkıdır. Ancak son günlerde milliyetçi şovenist çevreler, siyasi menfaatleri için Kürtleri ve Türkleri karşıkarşıya getirmeye çalışıyorlar.
“Ya sev ya terk et” anlamına gelen söylemleri ile Başbakan kardeşlik dokusu ve bağına zarar vermektedir.
Başbakan Doğu ve Güneydoğu yaklaşımında sınıfta kalmıştır.
Bu ülkede kovulacak birileri var ise onlar, yıllardır bölgedeki sorunun “Kürt sorunu” değil ağır bir “insanlık sorunu” olduğunu algılayamayanlardır.
Bu ülkede kovulacak birileri var ise onlar, bu insanlık sorununa demokratik ve barışçıl çözüm üretmek yerine halkları kışkırtarak birbirine kırdırmaya çalışanlardır.
Bu ülkede kovulacak birileri var ise onlar, Türk-Kürt üzerinden siyaset yaparak menfaat sağlayanlardır.
2 yorum:
gidecek yeri olanlar için bunu söylemek kolaydır..
oysa bu coğrafya ruhunu, canını, alın terini koyanlar için nereye?
çocuğun elinden taşı alıp kalemi veremedikten sonra!
nereye?!
Sevgili Beran,
Bir milyon kalem de konuk yazarlar bölümünde "Açık bir kapısı olmalı insanın " başlıklı yazını yayınlayabilir miyiz?
Eğer cevabın evet olursa bu bizi çok mutlu eder..
Eğer başka bir yazını yayınlamak istersen o da kabulümüzdür.
Yorum Gönder