Cumhuriyetin 85. Yılında halen cumhuriyet tartışmalarının içerisindeyiz. Bu cumhuriyetin kime ait olduğu, ne olduğu, anlamı, tanımı, içeriği tartışılıyor.
Bazıları Kemalizm, kimileri 2.cumhuriyet, kimileri de İslam çerçevesinden bakıyor cumhuriyete.
Mustafa Kemal Atatürk bile tahayyül edemezdi sanırım kurduğu cumhuriyetin 85 yıl sonra bile halen özünden çok farklı bakış açılarından tartışılıyor olacağını.
Bugün Türkiye’nin “cumhur” u yani “halk” Cumhuriyeti’ni kutluyor!
Öyle ya “cumhur” en kesin manası ile “halk” değil midir? Biz kutlamayacağız da bayramımızı başka kim kutlayacak?
Cumhuriyet Bayramımıza hepimiz sahip çıkarız. Öğretiliriz ve biliriz ki; "milli egemenlik" ve
"Cumhuriyet'in kazanımları" bizim içindir, yani “halk” içindir.
Buna hiç kimsenin itirazı olamaz.
Sorun da bunda değil zaten; Cumhuriyet'in "demokratik, laik, sosyal hukuk devleti" nitelikleri ile ilgili bir tartışma yok.
Sorun; teoride değil pratikte yani uygulamada…
Sorun; Cumhuriyeti, halk için doğru olanın ne olduğunu bildiğini iddia eden “seçkin ve yerleşik” bir kesimin Cumhuriyeti algılama biçiminde…
Halkı adam yerine koymayan, halkın “cumhur” un ta kendisi olduğunu bilerek görmezden gelen, “tepeden inmeci” bir kesim bu. Osmanlı’dan beri süregelen tepeden inmeciliği ile kendi doğrularını halkın doğruları gibi gösteren ve cumhuriyete rağmen bunu devam ettirebilen “seçkin ve yerleşik” bir kesim bu.
Kurtuluş mücadelesinde Mustafa Kemal’e destek veren bu “seçkin ve yerleşik” azınlık, cumhuriyetin ilanından kısa bir süre sonra “egemen güç” olma yolunda hızla halktan ayrışmıştır.
1930 ların genç cumhuriyetini bilerek ve isteyerek günümüzde nerede ise “oligarşik cumhuriyet” olarak tanımlanabilecek hale getirenler de bunlar değil midir?
Bu “seçkin ve yerleşik güç” günümüzde milletin egemenlik hakkını bazı anayasal kurumlar ile paylaşmaktadırlar. İş bununla da bitmiyor; gerektiğinde halkın seçilmiş temsilcilerini baskı ve tehditlerle yıldırarak iş yapamaz hale getirebilmektedirler.
Bu “seçkin ve yerleşik güç” kimi zaman dışarıdan kimi zaman da içeriden kendilerine destekçi bulurlar. Dilediklerini iktidara getirir dilediklerini iktidardan indirirler.
Bu ülkede 85 yıllık cumhuriyet tarihinde askeri müdahalelerle iki defa parlamento feshedildi, iki defa da hükümet düşürüldü. Muhtıralar da cabası.
Bu “oligarşik cumhuriyet” anlayışının en önemli ayaklarından birisi de siyasi partilerdir. Oligarşik bir düzende örgütlenirler, halkın tercih ve taleplerine göre değil “seçkin ve yerleşik gücün” istekleri doğrultusunda hareket ederler.
Bu sistemin içerisinde “cumhur” yani “halk” yoktur; seçimlerle halkın kendisini yönetecek
olanları seçmesi istenir ancak seçilenler de ülkeyi bu seçkin yerleşiklerin görüş ve düşünceleri doğrultusunda yönetirler.
Konuyu şu yaşadığımız günlere uyarlayacak olursak;
Ekonomik, sosyal, politik olarak halkın tüm sorunları gittikçe artan bir ivme ile devam ediyor.
Gelir dağılımı arasında uçurum, giderek yoksullaşan geniş halk kesimleri, açlık sınırında hayata tutunma çalışanlar, eğitim kalitesi, sağlık ve sosyal güvenlikteki ciddi yetersizlikler, demokratik hak ve özgürlükler, şeriat hevesleri ve dinle istismar, insan hakları ve en kötüsü toplumsal barıştan git gide uzaklaşma, tarihin hiçbir dönemimde görülmemiş boyutda Türk-Kürt kutuplaşması, terör belası, çeteleşme ve derin devlet yapılanması gibi pek çok sorun kapımızda.
Tüm bunların kaynağında yatan neden; şimdiye kadar ki seçilmişlerle, yerleşik egemen güçlerin arasında her zaman var olduğu bilinen yakınlık ve iş birliğidir.
Çünkü bu sorunlar çözüldüğü anda, ellerinde tuttukları gücün yok olacağından korkarlar.
Bu nedenle “cumhur” u yani “halkı” yok sayarlar, sorunlarını görmezden gelirler. Sahte konuşmalarla halka en yakın kendilerinin olduğunu, tüm halkı eşit derecede kucakladıklarını beyan etseler bile, halkın sorunlarını çözmeye yanaşmazlar. Şeffaf olmaya hiç yanaşmazlar.
Türkiye’nin kaderi ve geleceği 1930’lardan beri bu seçkin ve yerleşik azınlığın yönlendirmesi ile belirlenmektedir.
Halkın cumhuriyeti algılama biçiminde bir sorun yok.
Halkın cumhuriyeti “bayram” olarak kutlamasında da bir sorun yok.
Bilinmesi gereken “cumhuriyet kazanımları” nın kimler tarafından ne şekilde yok edildiği veya kendi menfaatleri doğrultusunda kullanıldığıdır.
Seçkin ve yerleşik egemen güç ile iktidardakiler her dönem iş birliği içerisinde olup, Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetin kazanımlarını, “cumhur” dan yani “halk” tan yana değil kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmışlardır ve kullanmaya da devam etmektedirler.
Her ne kadar “Cumhuriyet’in asıl sahibinin cumhur olduğunu” görmezden gelseler bile, işlerine gelmese bile yine de;
Cumhuriyet ve Bayramı Cumhur'un dur ! Kutlu olsun...
1 yorum:
Yeniden seni okuyabilmek çok güzel Beran..
Özgürlük ve bağımsızlık benim kaderimdir diyen bir ışığın gölgesinden yürümek..
Sarı saçlım, deniz gözlüm neredesin? armağanım olsun sana bu şarkı. Dün Ankara çınladı bu sesle..
Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun..
sevgilerimle..
Yorum Gönder