Tv lerdeki yerli diziler ve bu dizilerdeki bazı karakterlerin, arzu edilmeyen davranış modelleri yaratarak “toplumsal yaşamı riske soktuğu” iddia edilmiş.
Yaprak Dökümü dizisinde eşi hapishanede olan ve patronuyla ilişki yaşayan “Ferhunde”, Kavak Yelleri’nde kardeşinin sevgilisinin babasından hamile kalan “Canan” , Avrupa Yakası’nda eşi İzzet’ten boşanıp, dayısının evini eski flörtü Burhan’la paylaşan “Makbule”, arzu edilmeyen davranış modelleri yaratarak geleneksel Türk aile yapısını ve toplumsal yaşamı riske sokan karakterler olarak mimlendi.
“Arzu edilmeyen davranış modelleri”... Ne imiş bunlar?
İddiada bulunan İnönü Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü’nden Dr. Ünal Şentürk’ün Başbakanlık Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü bünyesinde yayımlanan Aile ve Toplum dergisindeki makalesine göre; yerli dizilerde, boşanmalar, yalnız yaşama ve "sivil evlilik" diye tanıtılan nikahsız birliktelikler, eşinden ayrı yaşayan kadınlar, çocuklarıyla yaşamını sürdüren bekar kadınlar “normalmiş” gibi vurgulanıyor ve bunlar da arzu edilmeyen davranış modellerini oluşturuyormuş.
Yani sosyolog yazara göre, dizilerdeki kadınların yalnız yaşaması, evlilik dışı ilişki kurması "kötü örnek" oluyor, toplumsal yaşamı riske sokuyor.
Tüm bunlardan dolayı da yerli dizilere “ayar” gerekiyormuş…
Kadınlar…ailenin de toplumsal yaşamın da risklerinin tek başına üstlerine yıkıldığı kadınlar!
Türkiye’de kadınların halen % 20 si hiçbir eğitim almamış, okur-yazar bile değil.
Ya imam nikahi ile yaşamlarını sürdürmeye çalışan kadınlarımız...Hiç de azımsanacak sayıda değil.
Büyük bir yüzde ise ne için evlendiğinin farkında bile değil…Laf olsun torba dolsun evliliklerini yürütmek zorunda kalıyorlar.
Ev içi geleneksel rolleri yüklenmişler, bir de üstüne mahalle baskısı. Ne yapsınlar, oturup günde 8 saat yerli dizi veya kadın programı izliyorlar. Dünya ile iletişimleri işte bu kadar.
Televizyon karşısında geçen zamanda, eksikliklerini gidermeye, yaşamış oldukları topluma tutunmaya çalışıyor, kentlileşmelerine ve toplumsallaşmalarına katkı sağlayacağını düşünüyorlar.
Yerli diziler ve kadın programları zaten toplumun aynası değil mi? Kadınlar da kendilerine yakın buldukları programların karşısına adeta çakılıyorlar.
Son yıllarda geleneksellik ve muhafazakarlık ekseninde iyice baskı altına giren ortalama Türk kadını, kendini bu dizilerde buluyor.
TV dizileri toplumun beğeni düzeyi, yaşamı algılayış biçiminin bir göstergesi...
Hal böyle iken, kadınların yerli dizi karakterlerine özenmeleri doğal değil mi?
Kanallar da birbiriyle yarışa girmiş, dizi sektörü yoluna tam gaz devam ediyor.
Muhafazakarlığı kadınlar üzerinden dayatmaya çalışan zihniyet “vay efendim arzu edilmeyen davranış modelleri oluşturuyor” diyerek zaten ezilmiş ve toplumsal baskı ile ha bire darbe alan kadına bir de toplumsal yaşamın sorumluluğunu yüklüyor.
Yerli diziler üzerinden “aileyi koruma” gibi gerekçelerle senaristler üzerinde de mahalle baskısı oluşturulmuş, böyle diziler yazmayın deniyor.
Ama İslami kanallardaki hurafeleri gerçekmiş gibi gösteren programlar hakkında hiç bir yorum yok.
Önce kadınlarımızı bir anlayın, tanıyın, dizilere ayar çekmekle kadın ve aile sorunlarına çözüm bulamazsınız desem ayıp olacak…koskoca sosyologlar oturmuş yazmış…Başbakanlık da yayınlamış!
Dizilerdeki karakterlere gelinceye kadar toplumsal yaşamı rise sokan ne karakterler var bu ülkede… Azıcık tepenize bakın, göreceksiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder